Rahmet Peygamberiyle insanlığa ilettiği mesajlar vesilesiyle tanışan Abdullah b. Mesud, Mekke ulularının tehditlerinin aksine şehadet getirerek teslim olur.
Yüce Resul’e. Akabinde, yanında çalıştığı Ukbe b. Ebi Muayt’tan ayrılıp Hz. Peygamber’in yanına gelir ve kendisini gece-gündüz onun hizmetine adar. Öyle ki, Peygamber’in evindeki hallerini, herhangi bir yere gittiği zamandaki tavır ve hareketlerini, uyuduğunda veya uyandığı zamanki durumlarını sahabe içinde en iyi bilen kişi odur artık.
Nitekim, Hz. Peygamber kendisine “Ey Abdullah! Ben seni nehy etmedikçe, sen perdeyi kaldırıp benim gizli konuşmalarımı da dinleyebilirsin” diyerek kendisine olan güvenini ifade eder, nihayetinde.
Hz. Peygamber’in ashabı bir gün, “Kureyş, şimdiye kadar bu Kur’an’ı’n sesli olarak okunduğunu duymadı. Kim bunu onlara duyuracak?” diye konuşurken o, “Ben” diye öne atılınca ashab;
Ancak İbn Mesud isteğinde ısrar edip; Beni bırakın, muhakkak ki Allah beni koruyacaktır cevabını verir ve ertesi gün kuşluk vakti, Kabe’de Kureyş’in ileri gelenlerinin yanında yüksek sesle Rahman Süresini okumaya başlar. Bedeli olacaktır bu tutumunun ve İbn Mesud, hunharca darp edilerek bu bedeli öder.
Sahabe-i kiram onun halini görünce; İşte biz de senin için bundan korkuyorduk dediklerinde; tüm yaralarına rağmen gönlü ferah bir şekilde:
Önce Habeşistan’a hicret eden ilk grubun içinde yer alandır Hz. Abdullah; daha sonra Medine’ye hicret eden sahabe arasında yer alarak iki hicrete de katılma faziletini elde edendir.
Medine’de İbn Mesud ve annesi için, Mescid-i Nebevi’nin arka tarafında, oturacakları bir ev ayrılır ve Peygamber’in evine rahatça girip çıkmaları için kendilerine izin verilir. Hatta bu yakınlık sebebiyle dışarıdan gelen birçok kişi onu, Hz. Peygamber’in ailesinden zanneder. Bu derece yakındır Resulüllah’a (s.a.v).
Bilhassa tefsir ilminde müstesna bir yere sahiptir o. Kendisi bu hususta şöyle der:
Hz. Peygamber zamanında yapılan hemen hemen bütün savaşlara katılandır Abdullah b. Mesud (r.a.). Bedir Savaşı’nda savaştan önceki gece keşif kolunda görev alan ve savaş sonunda yaralı olarak bulduğu Ebu Cehil’e hak ettiği dersi verendir ki Hz. Peygamber savaştan sonra Ebu Cehil’in kılıcını, kendisine hibe eder. Ve Uhud savaşında ortaya çıkan panik esnasında, Hz. Peygamber’in yanından ayrılmayan dört sahabeden birisidir o.
Nitekim Huzeyfe b. Yemam’a (r.a): Resulüllah’ın (s.a.v) davranışlarına en yakın olan kimseyi tanıtın da kendisinden (istediklerimizi) alalım denildiğinde;
Hz. Ömer de İbn Mesud’u muallim ve vezir olarak Küfe’de görevlendirdiğinde oranın halkına hitaben yazdığı meşhur mektubunda “Ben size Abdullah b. Mesud’u göndermekle sizi nefsime tercih ettim diyerek onun kendi katındaki kıymetine işaret etmiştir.
Resulüllah’ın (s.a.v) rahmet pınarından bizlere pek çok hadis-i şerif nakledilir kendisinden. Kainatın Efendisi’nden (s.a.v) aktardığı şu ifadeler Müslüman kimliğinin vazgeçilmezi olarak vasıflandırılabilecek bir ilkeyi koyar önümüze:
Kaynak: Yrd Doç Dr: Salih Kesgin / Diyanet Aile Dergisi / Mart 2018 / bkz: 54-55