Sahabenin önde gelenleri gibi onun hakkında sayfalar dolusu bilgi yoktu tarih kitaplarında. Lakin o ne sıradan biriydi, ne diğer sahabilerden daha az tanınıyordu, ne de zamanla unutulup gitmişti. Rasulüllah ile öyle bir hatırası vardı ki unutulması imkansızdı.
Nitekim kıyamete kadar zayi olmayacak tek kitap Kur’an-ı Kerim‘de bir sure o hatıra üzerine nazil olmuş ve Hz. Peygamber Rabbinin itabıyla karşı karşıya kalmıştı.
Adı Husayn’dı. Mekke’de İslamiyet’i ilk kabul edenlerdendi. Müslüman olunca Allah Rasulü ona Abdullah adını verdi. Kendini bildi bileli ama idi. Bundan dolayı annesi Atike bint Abdullah’a Ümmü Mektum künyesi verilmişti. Kendisi de annesine nispetle İbn Ümmü Mektum diye tanınmıştı.
Risaletin ilk yıllarıydı. Hz Peygamber Rabbinden aldığı tebliğ görevini hakkıyla ifa edebilmenin gayreti içerisindeydi.
Müşriklerin ileri gelenlerinden birine İslam’ı anlatıyordu. Zayıf bir ihtimalle de olsa onun iman etmesi Müslümanlar açısından önemli bir kazanç olacaktı. Anlattıklarına kulak vermişti bir kere, biraz daha dinlerse ikna olacaktı belki de umutluydu Allah Rasulü. O sırada İbn Ümmü Mektum çıkageldi.
Rasulün rehberliğine ihtiyacı vardı. Yüce Allah’ın elçisine öğrettiklerini öğrenmek istediğini söyledi. Hz. Peygamber ise konuşmasının bölünmesini istemiyordu. İbn Ümmü Mektum’un zamansız gelişinden hoşlanmamış olacaktı ki yüzünü ekşiterek çevirdi.
İbn Ümmü Mektum’un kendisine takınılan tavrı o an için görmesi imkansızdı. Fakat her şeyi gören ve işiten Yüce Allah elçisini uyarmakta gecikmedi ve şu ayetlerle başlayan Abese Süresini indirdi:
▬ Kendisine o ama geldi diye peygamber yüzünü ekşitti ve öteye döndu (Ey Muhammed) Ne bilirsin belki de o arınacak yahut oğut alacak da bu öğüt kendisine fayda verecek Kendini muhtaç hissetmeyene gelince, sen, ona yöneliyorsun (istemiyorsa) onun arınmamasından sana ne. Allah’a karşı derin bir saygıyla korku içinde koşarak sana geleni ise bırakıp ona aldırmıyorsun. Hayır, böyle yapma Çünkü bu (Kur’an) bir öğüttür Dileyen ondan öğüt alır (1)
Müşriklerin önde gelenlerinden birinin Müslüman olması, birçok kişinin iman etmesi anlamına gelmekle birlikte Rasulüllahtan öğüt almak isteyen bir Müslümanın ihtiyacından daha öncelikli değildi.
Kendisini müstağnı gören kibirli müşriğin aksine Ibn Ümmü Mektum’un ama oluşu hakikati görmesine ve o doğrultuda çabalamasına engel olmamıştı. Zira asıl engel arınmayı reddeden iman yoksunu kalplerdeydi
Ona verdiği değeri sözleriyle olduğu kadar davranışlarıyla da ortaya koyuyordu. Kendisi hicret etmeden önce Medineli Müslümanlara Kur’an öğretmek üzere Musabb Umeyr’in yaninda İbn Ümmü Mektum’u da gönderdi. Hicretten sonra ise onu Bilal-i Habeşi ile birlikte Mescid-i Nebevi’nin müezzinliğini yapması için görevlendirdi. Çeşitli seferlere çıkarken Medine’de kalanlara namaz kıldırması için on uç defa yerine vekil bıraktı
Rasulüllahın kendisine iltifat göstererek sosyal hayata katılımını sağlaması İbn Ümmü Mektum’u oldukça mutlu ediyordu. Bununla birlikte:
▬ “Müminlerden özür sahibi olmaksızın (cihattan geri kalıp) oturanlarla, Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla cihat edenler eşit olamazlar (2) ayeti nazil olduğunda derinden sarsılmıştı Gücü yetseydi geri kalır mıydı hiç cihattan? Böylesi bir sevaptan mahrum kalmak ister miydi? Lakin elinden bir şey gelmiyordu Hiç bu kadar çaresiz hissetmemişti kendisini.
Bunun üzerine aynı ayet özür sahipleri hariç istisnasıyla birlikte yeniden indirildi. Zira Allah (c.c) iki sevgilisini (gözlerini) alarak sınadığı İbn Ümmü Mektum’a ve onun gibi mazereti olan hiçbir kuluna taşıyamayacağı yükü yüklemezdi.
İbn Ümmü Mektum’un yaşadığı sürece cihada katılma arzusu içinde hep bir uhde olarak kaldı. Yıllar sonra Hz. Ömer in halifeliği döneminde bu arzusunu gerçekleştirmeye karar vererek Kadisiye Savaşı’na katıldı. Zırhını kuşanmış elinde siyah sancağıyla ilk ve son kez katıldığı bu savaşta -ya da savaşta aldığı yaralar nedeniyle daha sonra Medine’de- şehit düştü
Kalpleri olduğu halde anlamayan, gözleri olduğu halde görmeyen, kulakları olduğu halde işitmeyen görünürde sağlıklı nice bahtsız insanın aksine karanlık dünyasını imanın nuruyla aydınlatan ama sahabi İbn Ümmü Mektum Rabbinin rızasına giden yolda engelleri aşarak sonunda arzu ettiği mertebeye ulaştı
Kaynak: Hale Şahin (Diyanet İşleri Uzmanı) / Diyanet Aile Dergisi / Haziran 2016 / bkz: 40-41
(1-Abese Süresi 1-12) (2-Nisa Süresi 95)