Adam olmak, insan olmanın bir gereği. Eğitimin amacı da bunu gerçekleştirmek değil mi?
Hayatımızı bu gayeye adar, çocuklarımızı adam olsunlar diye okuturuz. Okuturuz ama okuyup makam-mevki sahibi olmuş, ancak adam olamamışların hikayelerini hiç unutmaz, çocuklarımıza da unutturmamaya çalışır, yeri geldiğinde konu ile ilgili çok bilinen hikayeyi onlara da anlatırız.
Hikaye malum;
Çok eski zamanlarda yaşamış bir ailenin bir türlü söz dinlemeyen bir oğlu varmış. Dur’dan, sus’tan anlamayan bu delikanlıya babası; sen adam olmazsın diyerek nasihat eder ama çocukta hiçbir değişiklik olmazmış.
Oğlunun haylazlıkları canına tak eden baba bir gün yine dayanamamış ve sen adam olmazsın diyerek azarlamış onu. Bu sözlere çok içerleyen genç adam evi terk etmiş. Okuyup adam olmayı, babacığına böylece bir ders vermeyi koymuş kafasına.
Uzun yıllar ailesini ne aramış ne sormuş, böylece izini de kaybettirmiş. Bu arada babasının kendisine söylediği; adam olmazsın sözlerini de hiç aklından çıkarmamış. Çalışmış çabalamış, önemli okulları bitirmiş ve sonunda emelini gerçekleştirerek vali olmuş.
Artık babasına bir ders verme zamanının geldiğini düşünüyormuş. Babası ona adam olmazsın demişti ama o vali bile olmuşmuş.
İdaresindeki görevlilere; Gidin, filan adamı alın getirin bana diye talimat vermiş. Görevliler istenilen kimseyi bulup dikmişler vali beyin karşısına.
Yaşlı adam şaşkın; Bir vali fakir bir köylüyü niçin çağırsın ki huzuruna? diye düşünmüş ama bir cevap bulamamış. Üstelik ne bir suçu, ne de vukuatı varmış.
Büyük bir gururla yaşlı köylüyü huzuruna kabul eden vali bey, karşısında tedirgin bir vaziyette bekleyen adamcağıza gururlu bir eda ile iyi bak, tanıdın mı beni? diye sormuş.
Bu soruya bir anlam veremeyen ve huzuruna çıkarıldığı valinin kendi oğlu olabileceğini aklının ucundan bile geçirmeyen yaşlı adam; Siz bizim vali beyimizsiniz efendim diyebilmiş sadece.
Yıllar önce evi terk edip giden ve bu güne kadar hiç haber alamadığı oğlunu aradan uzun yıllar da geçtiği için tanıyamamış. Vali bey, babasından iyi bir intikam almanın gururu ile böbürlene böbürlene;
Demek demiş tanıyamadın beni öyle mi? Ben senin oğlunum! Hani, adam olmazsın dediğin oğlun. Sen bana adam olmazsın diyordun ama gördüğün gibi ben vali oldum demiş.
Meseleyi yenice anlayabilen ve kelimenin tam anlamı ile bir şok yaşayan güngörmüş adam acı bir tebessüm ile oğluna bakarak, evlat demiş. Beni köyümden demek bunun için getirttin yaka paça.
Şayet sen adam olsaydın, babanı adamlarınla huzuruna çıkarmaz, bizi görmeye gelir, elimizi öper, hayır duamızı alırdın. Sen ise habersizce evi terk ederek bizi sonsuz acılara boğdun. O gün bugün aradan geçen yıllara rağmen anacığının iki gözü iki çeşme ve sen bir gün yaşlı babanı ayağına bu şekilde çağırarak beni haklı çıkarıyorsun.
Düşün benim zavallı evladım, sen bunca okumanın ardından adam olsaydın böyle mi yapardın? Görüyorum ki sen hala adam olamamışsın, demiş.
Bu muhteşem mesaj yüklü anonim Anadolu hikayesinden yola çıkarak insanımıza, büyük adam olsunlar diye okullara gönderdikleri çocuklarının öncelikle adam olmalarını temin yolunda gayret edilmesi gereğini hatırlatmalıyız.
Mukaddes kitabımızda müminler anlatılırken; “Onlar ki faydasız işlerden ve boş sözlerden yüz çevirirler (1)” buyrulması ve Peygamber Efendimizin duasında ilmin bile faydasızından Allah’a sığınması bize bunu öğütlemektedir.
Her ne kadar biz giyinip kuşandığı kıyafetler içerisindeki herkesi insan olarak kabul edip ona göre muamele etsek de hakikatte adam olmanın kişinin makamı, yaşı, cinsiyeti, giyim ve kuşamıyla ilgisi yoktur.
İnsanı onurlu veya onursuz kılan temel ölçüt, onun sahip olduğu donanım ve bu donanıma uygun yapıp ettikleridir. Ezelde Allah Teala insanı ahsen-i takvim (en güzel bir biçimde, eşrefi mahluk) olarak yarattı (2).
Ancak görevini layıkıyla yapmayan, kulluğunun gereğini yerine getirmeyen kimseleri de esfel-i safilin (aşağıların aşağısına) indirdi (3)
Bu yüce değerden yola çıkarak şunu rahatlıkla söyleyebiliriz: Büyük makamlara ulaşmak, mala mülke ve şöhrete sahip olmak değildir esas olan. Allah Teala katında önemli olan şey, kişinin gönül dünyası ve amelidir. Çünkü davranışları kendisini onurlandırmayan kimseyi harici hiçbir aidiyet onurlandıramaz.
“Kapılardan kovulmuş, üstü başı perişan nice insanlar vardır ki Allah’a yemin etseler Allah onları yeminlerinde haklı çıkarır.” buyuran Peygamber Efendimiz;
İnsan onurunu tanımlamak için maddi sıfatlara bakmanın yanıltıcılığına işaret etmekte, Allah Teala’nın insanların dış görünüşüne ve mallarına değil, kalplerine ve işlerine baktığını beyan etmektedir.
Hikayemizden yola çıkarak ifade etmemiz gerekirse, dinimizde büyük öneme sahip olan ilim dahi ancak sonucu ile değerlendirilmelidir.
İşte, büyük gönül adamı Yunus Emre bunu;
Mevlana da;
Erdemli ve şahsiyetli insan yetiştirmenin yolu takvadan geçer. Kalbinde Allah korkusu taşımayanların durumu ortada. İnsanlığın çektiği ızdırapları durdurmanın yolu Allah korkusunu kalplere yerleştirmek, insanlığı Efendimizin bizzat yaşayarak örnek olduğu ve hadislerinde anlattığı İslam ahlakı ile bezeyerek adam etmekten geçmektedir.
Ne var ki çoğunluk, geçici olanı tercih ederek insanların gözünde büyük adam olma sevdasında. Oysa insanların değer verdiği şeylere ulaşmak aslında sanıldığı kadar zor bir şey değil.
▬ Zor olan, büyük adam olmak değil, adam olmaktır
Kaynak: Dr: İlhami Ayrancı / Diyanet Aylık Dergisi / Aralık 2013 / bkz: 40-42
(1-Müminün Süresi 3) (2-Tin Süresi 4) (3-Tin Süresi 5) (4-Hucurat Süresi 13)