İnsanların her iki dünyada mutlu ve huzurlu olabilmeleri için anlaşılır bir dil kullanan Hz. Peygamber (s.a.v) yeri geldiğinde şekiller çizerek meselelerin somut ve çarpıcı bir şekilde zihinlere nakşedilmesini sağlardı.
O, yine ashabıyla beraber olduğu bir gün elindeki çubukla yere dört köşeli bir şekil çizdi. Bu şeklin ortasına önce bir yuvarlak, sonra da dışa doğru uzanan bir çizgi çizdi. Daha sonra şeklin kenarından ortadaki çizgiye doğru küçük çizgiler çizerek şekli tamamladı.
Hz. Peygamber’in her bir hareketini dikkatle izleyen meraklı gözler, onun bu şekle dair neler söyleyeceğini sabırsızlıkla bekliyordu ve Allah Resulü çizdiği şekli yorumlamaya başladı;
Şu (yuvarlak) çizgi, insandır. Onu kuşatan dört köşeli şekil de insanın ecelidir. Dört köşeli şekilden dışarı doğru uzanan çizgi ise insanın arzuları ve emelleridir. Şu küçük çizgiler de (onun başına gelebilecek olan) sıkıntılardır…
Bu hadiste dikkat çekilen husus, insanların dünyaya aşırı düşkünlük göstererek onlara ahireti unutturacak, uzun ve aynı zamanda sonu gelmez emellerin peşinden koşması anlamına gelen tül-i emeldir.
Gerek Kur’an-ı Kerim’in gerekse Hz. Peygamber’in eşsiz mesajlarında dünyanın geçiciliğine vurgu yapılarak tül-i emele kapılmamanın gerekliliği hatırlatılmıştır.
Bu mesajlardan yüz çevirenler veya bunları kulak ardı edenler ölüm sonrası için çalışmayı ihmal edip nefislerinin arzu ve isteklerinin peşinden sürüklenebilmektedirler.
Dünya hayatı sürekli konaklanacak bir yer değil; geçici bir duraktır. Hem de asıl konaklama yeri olan ahiret hayatıyla kıyaslanamayacak kadar kısa süreli bir durak… Öyle ki ahirette; “Yeryüzünde kaç yıl kaldınız? diye sorulduğunda cevap Bir gün veya günün bir bölümü kadar kaldık (1) olacaktır.
Hz. Peygamber (s.a.v) de bu yönüyle dünya hayatını, yolcunun mola verip ağaç altında gölgelendiği kadar bir süre olarak tanımlamıştır. Evet, bu dünya hayatı çok kısa. Sonuç belli;
Er ya da geç ölüm treni yürek yakan sirenini çalacak ve ilahi takdirle bileti kesilen yolcuların bu trene binmeme gibi bir lüksü olmayacak. Bu ölüm treninin nereden nasıl geleceği de belli değildir; bazen uykuda, bazen bir depremle, bazen de gözle görülmeyen bir virüsle…
Ne zaman gözetir ne mekan; ne yaş gözetir ne makam. Sapasağlam, korunaklı kalelere sığınmak da mal ve çocukları siper edinmek de fayda sağlamayacaktır. Madem ölüm kaçınılmaz, hazırlıklı ol. Ölümden kaçış yoktur.
Ahirete tereddütsüz iman eden muttaki kullar bu sorgulamayı yapar, dünyanın geçici olduğunu bilir ve dünyaya, hasat zamanı öte dünya (ahiret) olan bir tarla gibi bakarlar.
O yüzden bu dünya tarlasına iyilik, güzellik ve hayır tohumları atar; zararlı ve kötü bitkileri tarlalarından uzak tutarlar; her ne ekerlerse onu biçeceklerini bilirler.
İşte Hz. Peygamber (s.a.v) böyle bir kişiyi gerçek akıllı olarak nitelemektedir. Herkesin takdir ettiği bir makama gelmek, dolgun maaşlı bir mesleğe sahip olmak, servetine servet katmak… Bunların hiçbiri tek başına gerçek akıllı olmak için yeterli değildir Hz. Peygamber’in nezdinde.
Hadiste ifade edildiği üzere;
Gerçek akıllı, hayırlı bir iş yaptığında Allah’a hamd eder; kötü bir iş yaptığında ise hemen kendisini kınar, yaptığından dolayı pişman olur ve Yüce Allah’a tövbe-istiğfar eder.
Buradan, dünya hayatı bir kenara bırakılsın, sadece ahiret için çalışılsın gibi bir sonuç çıkarmak son derece yanlıştır. Müslüman, “Allah’ın yeryüzündeki halifesi” vasfına uygun bir şekilde dünyasını da mamur etmekle mükelleftir.
Ancak onun farkı, dünyada yaptığı her bir işi, ahireti hesaba katarak yapmasıdır. Zahmetsiz rahmet olur mu?
Hadiste zikri geçen insan tipolojilerinden ikincisi dünyanın geçiciliğine aldanmış, nefsini dizginleyememiş, sürekli heva ve heveslerinin peşinden koşan kişidir. Bu tarz kişilere ahireti unutmamaları, ölümden sonrası için de çalışmaları gerektiği hatırlatıldığında “Allah, çok merhametli ve çok bağışlayıcıdır; bizi de bağışlayacaktır” gibi çeşitli bahanelerin arkasına sığınabilmektedirler.
Hz. Peygamber’in (s.a.v) aciz olarak nitelediği böyle kimseleri Yüce Rabbimiz şöyle uyarmaktadır:
O halde söyle bakalım ey nefsim!
Kaynak: Halil Kılıç (DİB Din İşleri Yüksek Kurulu Uzmanı) / Diyanet Aylık Dergisi / Ocak 2021 / bkz: 32-33
(1-Müminun Süresi 112-113) (2-Fatır Süresi 5)