“İşte siz öylesiniz“. İnkar ve inatta ısrarcısınız. “Haydi, bilginiz olan şeyde tartışıyorsunuz“, Hz Muhammed’in peygamber olarak gönderileceğine ve onun vasıflarına dair kitabınızda bilgiler vardır, fakat sizler, onunla ilgili hakikate sahip olduğunuz halde bile bile tahrif edeiyor ve değiştiriyorsunuz. “Hiçbir bilginiz olmayan şeyi niye tartışıyorsunuz“. Hz İbrahim’in, Yahudi ve Hristiyan olduğuna dair kitabınızda hiçbir bilgi yok iken, sizler iftira ediyor ve sırf inat ve kibriniz yüzünden, kitabınızda olmayan şeyi ona nispet ediyorsunuz. “Allah biliyor, siz ise bilmiyorsunuz (Al-i İmran 66)”. Aynı zamanda da, onun sizin hangi konuda haddi aştığınızı bildiğine inanmıyorsunuz.
Sonra Cenab-ı Hak şöyle buyurmaktadır: “İbrahim Yahudi de değildi“, zira Hz Musa ondan bin yıl sonra gelmişti, “Hristiyan da değildi“, İsa (a.s) da ondan iki bin yıl sonra gelmişti. “Fakat müslim bir hanif idi“. Yahudilerin ve Hristiyanların, Üzeyr (a.s) ile İsa (a.s) hakkındaki ve Hz Muhammed’i inkarlarındaki ifrat ve tefritlerinden uzak idi; tevhid yolunda dosdoğru yürüyen, mutedil ve Hakk’a gönülden bağlı idi. “O, müşriklerden değildi (Al-i İmran 67)”. Hadiseleri sebep ve vesilelere nispet eden sapmışlardan değildi.
“İnsanların İbrahim’e en yakın olanı“, dinen ona en yakın ve ona muhabbette en layık olan insanlar, “Ona tabi olanlardır“, ümmetinden olup da onun dinini din edinen ve Rabbi katından getirdiklerine sarılan kimselerdir. “Bu Peygamberdir“, onun neslinden, onun milletinden, onun ehl-i beytinden ve zümresinden gönderilmiş olan peygamberdir “Ve müminlerdir“, bu peygambere ve ondan önceki kitapları nesheden, tevhid-i zat yolunu gösteren kitaptan getirdiklerine inanan kimselerdir.. “Allah, müminlerin velisidir (Al-i İmran 68)”. Tevhid caddesini kullarına gösteren Allah, bütün işlerinde kendisinin rızasını gözeten muvahhitlerin velisidir, kendisine teveccühten, Mevla ile meşgul olmaktan alıkoyan dünya süsleriyle uğraşmalarını engelleyerek onların din işlerini yürütür.
“Ehl-i Kitaptan bir grup sizi saptırmayı çok isterler“. Sizi şeriat caddesinden, iman ve tevhid yolundan çıkarmayı isterler ve bunu da sırf nefislerinin pisliğinden, kalplerinde buğzun yer etmesinden ve İslam’ın zuhuruna olan hasetlerinden dolayı arzularlar. Bu ayet, Huzeyfe, Ammar ve Muaz’ı (r.a) Yahudi olmaya davet ettikleri zaman Yahudiler hakkında inmiştir. Halbuki “Onlar ancak kendilerini saptırırlar da bunun farkında değiller (Al-i İmran 69)” Bu saptırma çabası sebebiyle ancak azabı kat kat hak ederler, fakat onlar bu zararın ve helakin farkında değiller.
“Ey Ehl-i Kitab!”. Ey Musa ve İsa’ya (a.s) iman edip, onların getirdiği kitapları tastik ettiğini iddia edenler! “Allah’ın ayetlerini niçin şahit olduğunuz halde inkar ediyorsunuz (Al-i İmran 70)”. Her iki kitapta da Hz Muhammed’in gönderileceğini ifade eden ayetleri niçin inkar ediyorsunuz? Halbuki siz onun o iki kitapta ki özelliklerini biliyor, onun zuhurunu bekliyordunuz. Niçin inat ve kibirle onu inkar edip reddettiniz? Üstelik, bir de kitabınızı haksız yere ve iftira ile tahrif ettiniz ve değiştirdiniz.
“Ey Ehl-i Kitab!“. Ey Allah’ın kitabını tahrif edenler! “Niçin Hakk’a batılı karıştırıyorsunuz?” Allah katından inmiş, apaçık olan gerçeğe niçin kendi kendinize uydurduğunuz iftiraları karıştırıyorsunuz? “Ve hakikati bile bile niçin gizliyorsunuz (Al-i İmran 71)”. Hz Muhammed’in peygamberliği gerçeğini niçin saklıyorsunuz? Halbuki hakikatin ne olduğunu biliyorsunuz ama sırf haset ve kibrinizden dolayı bunu açıklamıyorsunuz
“Ve” hasetlerinin şiddetinde, buğz ve kinlerinin aşırılığı sebebiyle, Müslümanları saptırmak için tuzak ve hile kurarak “Ehl-i Kitaptan bir grup dedi ki:” Kendi yardakçı ve ahbaplarına hile ve tuzak yoluyla şöyle dediler: “Müminlere indirilene günün başlangıcında inanın“, müminlere muvafık görünmek için o peygambere indirildiğini iddia ettikleri ayetlere sabahleyin, onlarla alay etmek için inanın ki, sizin peygambere uyduğunuzu zannederek sevinip ferahlasınlar. “Ve günün sonunda da inkar edin“. Yani akşama doğru da, bizler Muhammed’i kitabımızda anlatıldığı gibi bulmadık diyerek onu terk edin ve inkar edin ki, sizin bu muhalefetiniz sebebiyle onlar tereddüte ve sıkıntıya düşsünler. Hep böyle yapın. “Olabilir ki, dönerler (Al-i İmran 72)”. Böyle yaparsanız belki Müslümanlar dinlerinden ve imanlarından vazgeçerler.
Kaynak: Abdülkadir Geylani / Geylani Tefsiri / C: I / bkz: 317-319