Allah Noksan Sıfatlardan Münezzehtir. Sadece Bir Örnek

A+
A-
Allah Noksan Sıfatlardan Münezzehtir. Sadece Bir Örnek

İnsan yaratılışı, Allah münezzehtir, nutfeden yaratılma, ilahi bir sanat ve bedenin oluşumu, yaratılış mucizeleri, insanın doğuşu ve gelişimi, sübhanallah


Andolsun biz insanı çamurdan (süzülmüş) bir hulasadan yarattık. Sonra onu sarp ve metin bir karargahta bir nutfe yaptık (Mü’minün Süresi 12-13). Yüce kitapta nutfe kelimesinin tekrar zikredilmesinden maksat, manası üzerinde düşünmeyi terk edip lafını duyurmak değildir. Şimdi sen nutfeye bir bak;

O, pis bir su damlasıdır. Eğer o bir saat dışarıda bırakılsa hava onu etkiler, bozulur, kokar.

  • Alemlerin Rabbi, bel kemiği ile iki göğüs arasından onu nasıl çıkardı?
  • Erkekle dişiyi nasıl birleştirdi?
  • Ülfet ve muhabbeti kalplerine nasıl yerleştirdi?
  • Onları sevgi ve şehvet zincirleriyle çiftleşmeye nasıl yöneltti?
  • Temas tahrikiyle erkekten nutfeyi nasıl çıkarttı?
  • Damarların derinliklerinden hayız kanını nasıl celbetti ve onu rahimde nasıl topladı?
  • Sonra, nutfeden çocuğu nasıl yarattı? Onu nasıl suladı, besledi de gelişti, büyüdü?
  • Beyaz ve parlak olan nutfeyi nasıl kızıl kan pıhtısı yaptı?
  • Sonra onu nasıl et parçası yaptı?
  • Sonra nutfenin birbirine benzeyen eşit parçalarını kemiklere, sinirlere, damarlara ve kaslara nasıl böldü?

Sonra;

  • Etler, sinirler ve damarlardan dış organları nasıl terkib etti?
  • Başı nasıl yuvarlak yarattı?
  • Kulağı, gözü ve burnu nasıl yardı?
  • Elleri ve ayakları nasıl uzattı?
  • Uç kısımlarını parmaklara ve parmakları da boğumlara nasıl ayırdı?
  • Sonra kalp, mide, ciğer, dalak, rahim, mesane ve bağırsaklar gibi iç uzuvları nasıl meydana getirdi?

Bunların her birinin özel bir şekli, hususi bir miktarı vardır. Bu uzuvların her birinde hayret verdirici o kadar ilginç özellikler vardır ki anlatmaya kalkışsak ömürler kafi gelmez.

Mesela kemiğe bakalım. Kemikler sert, kuvvetli cisimlerdir. Böyle bir cismi, yumuşak ve rakik olan nutfeden nasıl yarattı? Sonra bedeni ayakta tutması için kemikleri bedene sütun yaptı.

Sonra onları değişik ölçülerde ve muhtelif şekillerde takdir buyurdu: Kimi küçük kimi büyük, kimi yuvarlak, kimi iliksiz kimi ilikli, kimi geniş kimi ince..

İnsan bütün bedeni ile veya bazı organları ile hareket etmeye muhtaç olduğundan, kemiklerini bir bütün olarak yaratmadı. Aralarında hareketi kolaylaştıran eklemler bulunan muhtelif şekillerde yarattı. Her kemiğe istenen harekete uygun şekil verdi. Sonra eklemlerini birbirlerine yaklaştırdı ve onları yine kemiklerden yarattığı kirişlerle birbirine bağladı.

Sonra birbirine kenetlenecek biçimde kemiğin bir ucunda bir çıkıntı, diğer ucunda da bir çukur (girinti) yarattı. Bu sayede insan hareket ettirmek istediği parçasını kolayca hare ket ettirebildi. Mafsallar olmasaydı hareket mümkün olmazdı.

Sonra bak bakalım kafa kemiklerini nasıl yarattı! Kafa kemiklerini nasıl birbirine kenetledi! Onları birbirine eklemekle gördüğün kafa yuvarlağı meydana geldi. Bu kemiklerin bir kısmı üst çene kemiği, bir kısmı alt çene kemiği, geri kalan kısımları da dişlerdir. Dişlerin bazısı enlidir, öğütmeye yarar. Bir kısmı kesicidir, koparmaya yarar. Bunlar azı, ön ve ısırıcı dişlerdir.

Sonra boynu başa birleştirdi ve sırta oturttu. Sonra sırtı da boynun altından kuyruk sokumuna kadar 24 omurgadan meydana getirdi. Sonra sırt kemiklerini göğüs kemiklerine, omuz kemiklerine, el kemiklerine, kasık kemiğine, kuyruk sokumu kemiğine, sonra uyluk ve baldır kemiklerine ve ayak parmaklarına bağladı.

Bunların hepsini saymak lafı uzatır. Bizim bunları izah etmekteki gayemiz; «nasıl yarattı, şekiller arasındaki uyumu nasıl sağladı» diye yaratıcılarını ve tedbir edicilerini düşünmektir. Zira bir tanesi eksik veya fazla olsa idi, insan vücudunun düzeni bozulurdu.

Sonra, sinirlerin, damarların, toplardamarların, atardamarların vaziyetleri, sayıları, merkezleri ve dağılmaları bu anlatılanlardan daha ilginçtir. Bunları açıklamak sözü uzatır. Bunların hepsi Allah’ın pis bir damla sudaki sanatıdır.

İnsana baktığında Allah‘ın bir damla sudaki kudretini görüyorsun. Ya göklerin bilinmezliklerindeki, yıldızlardaki sanatına, onların değişik şekillerine, ayrı yerden doğup ayrı yerden batmalarına bir baksan. Zannetme ki, göklerin melekütünde ki bir zerre hikmetten, hikmetlerden uzaktır. Bilakis o en muhkem bir yaratık ve en sağlam bir sanattır.

İnsan bedenindeki ilginçliklerden daha çok ilgi çekicidir.

Sana şaşılır! Nakkaşın yonttuğu bir suete baktığında hayret edersin. Halbuki, pis nutfe yokken, yaratıcısının onu, bel kemiği ile kaburga kemikleri (memeler) arasında yarattığını, sonra oradan çıkartarak ona en güzel bir şekil verdiğini, en mükemmel surette ve ölçülerde yarattığını, birbirlerine benzeyen parçalarını değişik cüzlere böldüğünü, aralarında kemikler meydana getirdiğini, organların biçimlerini güzelleştirdiğini, iç ve dışlarını süslediğini, damarlarını ve sinirlerini düzene koyduğunu, hayatın devamı için damarları besin kanalları yaptığını, onu işiten, gören, bilen, konuşan kıldığını, sırtı, bedenin esası; karnı, gıda organlarını kendisinde toplayan bir araç olarak yarattığını, başı bütün duyu organlarına merkez kıldığını, gözleri açtığını, göz tabakalarını tertip ettiğini, şeklini, yapısını ve rengini güzel biçimde halkettiğini, sonra örtmesi, koruması ve parlak kalması için göz kapakları ile onları koruduğunu, sonra küçücük merceğine ucu-bucağı bulunmayan gökleri sağdırdığını görüyorsun.

İşitmesini korumak ve haşerelerden muhafaza etmek için kulaklarına acı bir su yerleştirdi. Sesi toplaması, iç kulağa göndermesi ve içeriye girmek isteyenlerin kıpırdanışını haber vermesi için kulağın çevresini kulak kepçesiyle kuşattı

Titreşimleri çoğaltmak için kulakta boşluklar ve girintiler çıkıntılar yarattı. Öyle ki, insan uykuda iken kulağına bir şey girmek istese hemen bunu fark eder; uyanır. Sonra, yüzün tam ortasına burun çıkıntısını yerleştirdi. Şeklini güzelleştirdi. İki delik açtı. Ona koklama hassasını yerleştirdi.

Burun delikleriyle maddeler koklanır ve güzel hava teneffüs edilir. Bu sayede iç harareti diner. Ağzı açtı ve oraya konuşan, kalpdekileri nakleden dili yerleştirdi.

Öğütmek, kırmak ve kesmek için de ağzı dişlerle süsledi. Köklerini sağlam, uçlarını keskin, beyaz kıldı. Onlar bir inci dizisi gibi muntazam şekilde dizdi. Dudakları yarattı. Ağzın kapanması ve konuşurken harflerin tamam olması için dudakların yapısını mükemmel yaptı.

Sonra, hançereyi halk etti. Ses çıkması için onu ayarladı. Sesi çeşitli mahreçlere ayırması için dilde hareket gücü ve kesik kesik konuşma kabiliyeti yarattı.

Sonra hançereleri de darlıkta-genişlikte, sertlikte yumuşaklıkta ve uzunlukta-kısalıkta değişik biçimlerde yarattı. Bu sayede çeşitli sesler meydana gelmiştir. Bunun için iki ses birbirine benzemez. Hatta insanlar birbirlerinden sesleriyle ayırt edilirler.

Sonra, saç ve alınla başı, sakal ve kaşlarla yüzü süsledi. Kaşları ince ve yay gibi olmakla, gözleri de kirpiklerle bezedi. Sonra iç organları yarattı. Her birini özel bir işle görevlendirdi.

Mesela: Mideye besinleri hazmetme, karaciğere besinleri kana gönderme, mesaneye suları kabul etme ve belli yollardan dışarıya çıkarma, damarlara da kanı bedenin diğer bölgelerine aktarmakta karaciğere hizmet etme görevini yükledi. Sonra kolları yarattı. Hedeflere uzanması için onları uzattı, el ayalarını genişletti.

Eli parmağa böldü, parmakları da üçer boğuma ayırdı. Parmakların dördünü bir tarafa, hepsi ile çember kurması için baş parmağı da tam bunların karşısına koydu. Bu dizi sayesinde el tutmaya ve alıp vermeye elverişli hale getirilmiştir.

Sonra, hem süs, hem destek, hem ince şeyleri alabilme ve ihtiyaç anında kaşınabilmesi için parmakların uçlarında tırnakları yarattı. Uykuda da olsa, el kendiliğinden kaşınan yerlere doğru uzanır.

Sonra, Allah Teala (c.c) Hazretleri bütün bunları üç karanlık safhada, rahmin içindeki nutfeden yarattı. Onu noksan sıfatlardan tenzih ederim. Şanı ne kadar yüce ve burhanı ne kadar açıktır!

Sonra, kudretinin kemaliyle birlikte, rahmetinin tamamına bak! Çocuk büyüyüp rahim kendisine dar gelmeye başlayınca ona çıkacağı yolu nasıl gösterdi. Hatta silkinip hareket etti de o dar yerden dışarı çıktı. Sanki akıllı, muhtaç olduğu şeyi idrak eden kimse gibi çıkış yeri aradı.

Sonra dışarı çıkıp gıdaya ihtiyaç duyunca ona memeye sarılmayı nasıl öğretti. Sonra bedeni narin olduğundan ve katı gıda maddelerine tahammül edemediğinden onun için yumuşak sütü nasıl yarattı. O sütü kan ile gübre arasından temiz ve duru olarak nasıl çıkardı.

Sonra iki memeyi nasıl yarattı. İki memede sütü nasıl topladı. Onların ucunda çocuğun ağzı sığacak kadar nasıl iki uç yarattı Sonra memelerin uçlarında, ancak sorduktan (emdikten) sonra sütün azar azar çıkacağı delik açtı.

Sonra çocuğa memeyi emmeyi, acıktığı zaman şu dar delikten emerek fazla süt çıkarmayı nasıl öğretti. Sonra onun rahmetine bir bak! Yalnız sütle barınabileceği iki senede dişlerini çıkartmamışken, ihtiyaç anında nasıl çıkarttı. O yumuşak damaklardan sert kemikleri çıkaran Allah’ı noksan sıfatlardan tenzih ederim.

Sonra, kendi kendine bakmaktan aciz olduğu bir dönemde ona bakmaları için ana babanın gönüllerine sevgiyi nasıl bıraktı. Allah Teala (c.c) Hazretleri onların kalplerine acıma duygusunu yerleştirmese idi çocuk ne yapabilirdi?

Sonra onu yavaş yavaş güç, idrak, iyiyi kötüden ayırt etme kabiliyeti, akıl ve hidayet ile nasıl rızıklandırdı da o çocuk erginliğe erdi, olgunlaştı; delikanlı, sonra da ihtiyar oldu.

Bu arada ya nankörlük eden ya şükreden, ya itaat eden ya asi olan, ya inanan ya da inanmayan oldu. Nitekim Kur’an’da şöyle buyrulmuştur:

İnsanın üzerine uzun devirden öyle bir zaman gelip geçdi ki (o vakit) o anılmaya değer bir şey bile değildi. Hakikat, bir insanı birbirivle karışık bir damla sudan yarattık. Onu imtihan ediyoruz. Bu sebeple onu işitici, görücü yaptık Gerçek, biz ona (doğru) yolu gösterdik İster şükredici (olsun o), ister nankör (kafir) (İnsan Süresi 1-2-3)

Allah’ın lütfuna, keremine, kudret ve hikmetine bak. Allah’ın gözler önündeki harikaları seni şaşırtır.

Şayan-ı hayrettir ki, bir duvar üzerindeki güzel bir yazıyı veya nakışı görüp beğenen, bütün düşüncesini nakışçıyı ve hattatı düşünmeye yöneltir.

Nasıl yazmıştır, nasıl oymuştur, nasıl buna güç yetirebilmiştir? şeklindeki sorularla zihninde sanatkarı büyütür durur ve: Ne büyük usta Ne yaman sanatkarmış! Ne kabiliyetli imiş der

Bedenindeki ve Alemdeki ilginçlikleri görüp durduğu halde onun sanatkarından, tasvircisinden gaflete düşer, onun azametinden ürpermez, celal ve hikmeti karşısında şaşmaz.

Şu bizim anlattıklarımız, bedeninin sayılması mümkün olmayan garipliklerinden bir nebzedir. Senin kendi vücudun düşünce alanın için en yakın bir saha, yaratanını ululaman için en açık bir delildir.

Halbuki sen bu duyuştan gafilsin. Mide ve edep yerinin şehvetiyle meşgulsun. Senin nefsinden bildiğin, ancak acıktığın da yeyip doyman, uyku bastığında uyuman, şehvetin kabardığında temas etmen ve kızdığında da dövüşmendir. Halbuki bunları bilmekte hayvanlar da sana ortaktır.

İnsanların özelliği göklerin ve yerlerin esrarına, objektif ve sübjektif (afaki ve enfusi) harikalara bakarak Allah’ı tanımaktır

Zira kul bu bilgi sayesinde peygamberlerin, sıddıkların içerisine girer, Allah’ın huzuruna yaklaşır.

Bu makam hayvanların ve hayvani arzularla dünyaya razı olanların makamı değildir Çünkü, hayvanlarda bu makama çıkabilecek kudret yaratılmamıştır. Amma, insana gelince…

Allah onda bu kudreti yaratmış ve o kudretle onu başbaşa bırakmıştır.

Bu kudreti değerlendirmeyen insan, Allah’ın kudret nimetine küfretmiştir. İşte onlar hayvanlar gibidirler Yok yok, yolaa hayvanlar dan daha da sapıktırlar!

Kaynak: İmam-ı Gazali / İmam-ı Gazali’den Müminlere Vaazlar / bkz: 684-689

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.