Bir çocuğumuzun dünyaya geleceği haberi ile sevincimizi paylaşma arzusu taşırız. İçimiz içimize sığmaz, yüreğimiz kabarır. Sevdiklerimize bunu hemen müjdeler ve onunla ilgili meraklarımızı, hayallerimizi anlatırız. Kafamızın içinde olmadık sorulara önce kendimiz cevap verir, hatta sonrasında en yakınlarımızdan bunları onaylatırız. Acaba kız mı, yoksa erkek mi olacak?
Aslında fark etmez duygusu oluşur peşinden Yeter ki sağlıklı olsun deriz. Daha o dönemlerde başlar ilk hayallerimiz. Nitekim dünyaya gelen yavrumuzla beraber hayatın bir başka, bir özel dönemine adım atmış oluruz aslında. İlk kelimeleri, ilk adımları ve hatta ilk muzipliklikleri çok özeldir, ayrıcaklıdır sanki diğer çocuklardan.
Her anne baba kendi yavrusundaki o ayrıcalığı ve farklılığı keşfeder. İşte, keşfedilen farklılıklarla çocuğuna meslekler bile yakıştırmaya başlar.
Çocuklarımızın ileride ne olacakları ile ilgili hayallerimiz bazen kaygılarımızla çatışsa da onlar dan ya doktor ya da mühendis olmalarını isteme ve hatta beklemeye devam etmekteyiz çoğu zaman. Zira toplumda çocuğun meslek seçimleri, aynı zamanda anne babanın da toplumdaki konumunu belirleyecek ve kendisini ispat etmesini sağlayacaktır.
Bu durum bazen öyle uç noktalara varmaktadır ki,
Şartları gereği; maddi manevi, sosyal konum, fizyolojik psikolojik veya zeka seviyesi, toplumun onayını almış mesleği olmayan bir ebeveyn olarak bu vazifeyi kendi yavrumuza yükleyebiliyoruz.
Hatta burada çocuklarımızın bu noktada kabiliyetini bile göz ardı edebiliyoruz Çoğu kez ön görülen meslek için çocuğumuzun ders çalışmasının desteklenmesi dışında, var olan kabiliyetin geliştirilmesiyle ilgili bir yönlendirme ve destek de bulunmaksızın.
Bununla beraber çocuklarımızı elbette çeşitli mesleklere yönlendireceğiz ve onların seçimlerine gerekli bilgi aktarımıyla kabiliyet gelişimini destekleyen çalışmalar içinde olacağız ve olmalıyız Bu tartışma götürmez
Ancak günümüzde genel kaide mesleki yönlendirme önceliğinde olunca, çocuklarımız da ileride kendilerini bu mesleki vasıflarla tanımlamaktadırlar ki, işte çoğu kez burada sıkıntılar başlıyor.
Onlara benim kızım doktor olacak, oğlum mühendis olacak fikrini aşıladığımız kadar her birimiz oturup kendimize sormalıyız, acaba onlara benim kızım iyi bir insan, oğlum ahlaklı bir delikanlı olacak değerlerini de verebiliyor muyuz?
Evrensel insanı değerleri ve hatta İslami değerleri, en başta da ahlakı boyutu aktaramadığımız noktada, kızımız doktor, oğlumuz mühendis olur, olabilir. Şayet mazluma elini uzatmayı unutmuşsa, adalet anlayışını kaybetmişse, vicdanı sadece şarkılardan tanıyan hale gelmiş ve vefayı da İstanbul’da bir semt olmaktan öte tanımıyorsa, kendini doktor olarak mühendis olarak tanımlasa ne olur tanımlamasa ne olur ki…
Rivayet bu ya, babanın biri çocuğuna sen adam olamazsın dermiş. Çocuk buna çok içerlemiş ve bunu ispat etmek adına bir şehre vali olmuş. Konumu gereği jandarmalara emir buyurmuş Babasının derhal huzuruna getirilmesi talimatını vermiş.
Askerler babayı bulup yaka paça huzura getirmişler. Babasını huzuruna kabul etmiş ve demiş ki;
Evet, babasını huzuruna askerleriyle getirten bir evlat mevki sahibi olabilir, ama adam olur mu olmuş mu acaba bir sormalıyız kendimize!
Çocuklarımız hangi mesleğe sahip olurlarsa olsunlar önce adam olsunlar, ahlaklı birer birey olsunlar ki, yarınlarımızda meslek kaygısı çeksek bile adam kaygısı çekmeyelim. Zira adam olan;
▬ Adem olur, Adem ise kul olur, kul da ahlaklı olur ve ahlak da hem kişiyi, hem de dünyayı kuşatır.
Kaynak: Hülya Akbul Çakır (Eğitimci Sosyolog) / Diyanet Aile Dergisi / Haziran 2016 / bkz: 26-27