Rahmeti bütün sıfatlarına galebe etmiş, merhametiyle her şeyi kuşatmış olan Yücelerin yücesi Rabbimizin adeta zor kullanma anlamına gelen bu sıfatı kendi isimleri arasında saymasının elbette birçok hikmeti olduğuna inanırız. Bilsek de bilmesek de…
Gelin hep birlikte bu hikmetlerin peşine düşelim. O’na dair bilgimiz arttıkça inancımız kökleşsin, bağlılığımız pekişsin, içeriden dışarıdan her daim hücum halinde olan şüpheler ufala ufala yok olup gitsin. O’nun isimlerini anladıkça kainatta olan biteni de daha doğru anlarız ve fark ederiz ki, rahmetin gereği bazen lütfu ihsansa bazen de men’u icbardır.
Bunlardan birini seçip her durumda öyle davranmak hikmetin yolu değildir. Hikmet (ve tabii ki rahmet) durumun gereği olan davranışı seçebilmeyi ve acizlik göstermeden yapabilmeyi gerektirir.
İşte bu bakış açısıyla Cebbar ismine baktığımızda şu anlamlara geldiğini görüyoruz:
Birini yoksulluktan kurtarıp varlık sahibi yapmak, kırılan kemiği tedavi etmek (buna göre cebr düzeltmek ve iyileştirmek anlamındadır); zorlamak, zorla yaptırmak; büyüklenmek, güç ve kuvvet göstermek.
Bu durumda bu isim, düzeni bozulan her şeyi düzelten, yaraları sarıp iyileştiren, iradesini her durumda hakim kılan, kuvvetli, kudretli, azametli, etkin, üstün ve hakim olan demektir. Alemlerin Rabbi olan Allah, her varlığın yaratılış amacına uygun yasalar koymuş ve onları da ister istemez bu yasalara uymaya mecbur etmiştir.
Cebbar mecbur bırakandır. Sözünü geçiren, yasalarını her durumda yürütendir. Hiç kimse O’nun neyi niçin yaptığını sorgulayamaz (1).
Yaratıkların isteksizliği, hatta itaatsizliği O’nun düzenini bozmaz; bu düzenin dışına çıkan sadece kendi varlığını ziyan etmiş olur.
Bunlardan sadece birinde (2) Allah’ın isimlerinden biri olarak zikredilmiştir. Diğer dokuz ayette beşere dair bir sıfat olarak ve hepsi de yergi ifade eden manalar taşır. Bu da insanın başkalarına zor kullanma yetkisi olmadığını (3), bunu yaparsa haddini aşmış, dolayısıyla zulmetmiş olacağını gösterir. Yüce Allah kulları arasında kendilerini cebbar görenleri dehşetli bir akıbetle uyarmıştır (4).
Hasan Basri Çantay Kur’an tercümesinde Haşr suresi 23. ayette el-azizü’l-cebbarü’l-mütekebbir” diye sıralanan bu ilahi isimleri galib-i mutlak, halkın halini kemal-i salaha götüren, büyüklükte eşi olmayan şeklinde tercüme etmek suretiyle cebbara ıslah manası vermeyi uygun bulmuştur.
Peygamberimizden gelen rivayetlerde de onun cebr kökünden türeyen kelimelerle Allah’tan dirlik, düzenlik istediği, dağınıklığın giderilmesini talep ettiği görülmektedir.
Rabbini Cebbar isminin bütün bu muhtevasıyla tanıyan kişi dağınık ve perişan işlerini yoluna sokacak en yüksek merciin Allah Teala Hazretleri olduğunu bilir, O’nunla arasını düzeltmeye çalışır, yanlış kapılara müracaat etmez.
Bu kökten gelen icbar (mecbur etme) kavramı yaratılışın her aşamasında tüm yaratılmışların Cebbar olan Allah’ın hükmü altında oluşunu ifade eder. Başlangıçta muhtar olan (seçme hakkına sahip) tek varlık Allah’tır.
Ne zaman ki Allah insana kendi ruhundan üflemiş ve ona kendi iradesinden cüzi bir pay vermiş, işte ancak o zaman insan kendi çapında bir şey dileme, bir şeyi seçme hürriyetine kavuşmuştur.
İnsanoğlunun dünya üzerindeki gelişimine baktığımız zaman da onu ileriye götüren bütün icat ve keşiflerin hep mecburiyetlerin etkisiyle gerçekleştiğini görürüz. Bu da bize Cebbar ismindeki yapıcılığı açıkça gösterir.
Gazali’ye göre kullardan bu isme layık olan kişi başkalarına uymaktan kendisine uyulma derecesine yükselen kişidir.
Çevresinde mevki sahibidir. İnsanlardan faydalanmak yerine onlara faydalı olan, kendisi kimsenin tesiri altında kalmayan ama sözü herkese tesir eden, herkes tarafından sevilen, görüldüğünde bir daha görülmek istenen, her hususta kendisine hayran olunan, onunla yarışmanın imkânsızlığı kabul edilen kişidir. Bu mevki de tam anlamıyla ancak insanlığın önderi Hazreti Muhammed (s.a.v) nasip olmuştur.
Onun tarif ettiği gibi bir etki ancak kişinin öncelikle kendi benliğine hakim olmasıyla mümkündür. Çünkü kendi duygularını, zamanını, öz kaynaklarını, yeteneklerini başkalarından farklı olarak, tavizsiz ve kararlı bir şekilde yönetemeyenler başkaları üzerinde bir tesir meydana getiremezler.
Bir kul kendini kötü huy ve davranışlardan kendi iradesiyle koruyamadığı zaman, Allah Cebbar ismiyle tecelli ederek onu bu kötülüklerden koruyacak şeylere mecbur eder. (Bunun nasıl büyük bir lütuf olduğunu bilmem görebiliyor muyuz?)
Bencil olan birini fedakarlığa, cimriyi vermeye, kibirlinin burnunu sürtmeye mecbur etmesi gibi… Bu da sonuç olarak, o kula büyük bir ikramdır.
Kaynak: Fatma Bayram / Diyanet Aylık Dergisi / Aralık 2014 / bkz: 66-67
(1-Enbiya Süresi 23) (2-Haşr Süresi 23) (3-Yunus Süresi 99) (4-Mümin Süresi 35)