Erkeklerin işi kolay tabii; bir damatlık, bir tıraş, tamam… Gerisi gelin başına. Gelin başı, aman ya Rabbim, bir de kuaför işi var. Aslında tüm bunlara gerek var mı, diye sorasım geliyor kendi kendime. En azından aynalarda kendime bakmak zorunda olmaktan daha iyidir, öyle değil mi? Hem hangisi gelenek, hangisi görenek, hangisi sonradan ekleme bilmiyorum.
Bununla da bitmiyor ki, beyaz eşya şu taraf, yatak odası bu taraf. Kız tarafı, erkek tarafı. Müsabakaya çıkıyoruz. Kız taraftarı, erkek taraftarı, holiganlar, magandalar. Sonra kına gecesi. O da evrensel bir gelenek galiba. Bekarlığa veda.
Sosyologlara göre tüm bu kutlamalar bir geçiş ritüeli. Bir sosyal statüden diğerine geçme kutlaması. Doğum, sünnet, okula başlama ve ölümden farkı yok. İyi de ölüm dahil hiçbirini bu kadar abartmamamız neden acaba?
Söz, nişan, kına, nikah, düğün. Ne zaman ağlayıp ne zaman güleceğinin bile kuralı var. Sizce bu düğünde neden bu kadar kural var? diye soruyorum ellerini kafamda gezdiren terziye.
“Nasıl anlamadım.” Dudakları arasına aldığı iğneyle ancak kısa mesaj havasında konuşabiliyor.
Terzi sorumu biraz da olsa ciddi kastettiğimi anlayınca ağzından toplu iğneyi çıkarıyor:
İşte olayın bu boyutunu hiç düşünmemiştim. Öyle ya, herkes para kazanıyor bu işten, beyaz eşyacısı, mobilyacısı, çiçekçisi, şekercisi, kuaförü, matbaa, düğün salonu, terzi, fotoğrafçı, saatçi, kuyumcu, herkes. Ölüsü olan para harcamaz, doğumu olan da bir yere kadar. Ama düğün, iki aile, iki taraftar mutluluk. Herkes kazanmaya bakacak.
Terzi, düşünceye daldığımı görünce gülümsüyor Fazla düşünme kızım, öylesine dedim ben. İnsanlar mutlu oluyor işte, bunu kutlamasınlar mı? Kutlasınlar, kutlasınlar tabii ama doğumu bu kadar kutlamıyorlar diye soruyorum uzun bir sessizlikten sonra.
Bu kez terzi topuklarımda bir işle meşgul. Önce ilişkiyi kuramıyor, hatırlayınca Evet tabii. O bir mutluluk, fakat bir külfet sonuçta.
Evlenmek külfet değil mi?
Terzi gülüyor, Evlendirene değil. Bu kadın bir şeyler biliyor olmalı. Ama fikir cimrisi. Ya da belki benim iyiliğimi düşünüyordur. Evet, elbette, evlendiren maddi külfetten kurtuluyor. Evde bir boğaz daha azalıyor.
Mesele bu mu yani? Nihayet kurtulduk şu çocuktan, ayda nereden baksan bin TL kar. Ailemin benim hakkımda böyle düşündüğünü zannetmiyorum. Ama terzinin kastettiği de bu değil zaten. Daha yapısal bir şeyden bahsediyor.
Terzi yine düşünceye daldığımı görünce samimiyetle omzuma dokunuyor ve Bunları düşünme kızım. Çocuk iyi mi ona bak. Sonuçta onunla paylaşacaksın hayatı. İşte beni asıl düşünceye daldıran soru da bu.
Çocuk iyi mi? Evet iyi. Nereden biliyorsun? Tanıdığım kadar. Ne kadar tanıyorsun? Eh işte, yani, kem küm. Ne kadar tanıyabilir ki bir insan bir insanı. Yıllarca tanıdığın günün birinde bir başkası olup çıkıyor.
Terzi teyze, benim korktuğum da bu işte diyemiyorum tabii. Evet iyi çocuk, iyi vakit geçiriyoruz, her şey güzel, mutlu olmalıyım. Tüm bu kutlamalar, törenler mutluluğa zorlamak için mi yoksa? diye sesli düşünüyorum.
Terzi cevap veriyor; Zorla güzellik olmaz kızım. Ama güzellikle zor olur, diye ekliyorum kendimce. Sonra telefon çalıyor. Çocuk arıyor, gözleriyle bakıyor terzi yüzüme. Evet evet, her şey güzel olacak…
Kaynak: Hasan Karaca / Diyanet Aile Dergisi / Şubat 2015 / bkz: 30-31