“Ve Rabbin emretmiştir ki, kendisinden başkasına ibadet etmeyesiniz ve ana ile babaya ihsanda bulunun. Senin yanında onlardan biri veya ikisi de ihtiyarlık çağına gelirse sakın onlara öf bile deme ve onları menetme azarlama lakırdılarını kesme ve onlara güzel hitapta bulun. Şefkatle, tevazu ile onlara kol kanat ger (1)” buyurmasına ve anne-babanın evlatları üzerine yaşı ne olursa olsun kol kanat germelerine rağmen;
Allah Teala “…sizi güçlü kuvvetli bir çağa eriştirir (2)“.Ondan sonrada evlat anne-babaya başlar kafa tutmaya, asilik taslamaya, kalplerini kırıp incitmeye. Ondan sonra belirli bir yaşa gelir, evlenir, çoluk, çocuğa karışır. Ondan sonra zaten asıl felaketler başlar diyebiliriz.
Bu sefer kendi anne-babasını hiç tanımamış, görmemiş gibi muamele eder, ne arar, ne sorar, ne gönüllerini almaya yanaşır, gider tüm benliği ile karısına, çoluk-çocuğuna köle olur.
▬ Yanlış anlaşılmasın ben size eşinizi hiç yokmuş varsayın demiyorum sadece eşinize ilgi gösterirken ve eşinizle bir hayat yaşarken de anne-babanızı arkaya atmayın, onlara sırtınızı dönmeyin demek istiyorum.
Resulullah (s.a.v): Allah’ın rızası, anne ve babanın rızasındadır. Allah’ın öfkesi de anne babanın öfkesindedir buyurmasına rağmen;
Ne acıdır ki insanların ekseriyeti bırakın anne-baba rızasını almayı tamamen anne-babanın kalplerini incitip, gönüllerini kırdılar. Eşinizi razı ederken anne-babanızın ahını aldınız, eşinizi severken anne-babaya sırtınızı döndünüz
Tüm bunlar yetmezmiş gibi anne-babanızı dış kapının dış mandalı konumuna koyup ya dışarı attınız, ya yanınızda bulunmasına rağmen ne varlığı ne yokluğu belli bir konuma bıraktınız yada bize yük oluyor gibisinden ahmakça bir düşünceye kapılarak huzur evlerine tıktınız.
Ondan sonrada bayramdan bayrama giderek sözde ellerini öptünüz, gönüllerini aldınız kendinizce. Bu kendi kendinizi kandırmaktan başka bir şey değildir ama bunun farkına varamadınız.
▬ Nitekim Yüce Allah “İyilik (ve hayır), yüzlerinizi doğuya ya da batıya doğru çevirme değildir. Asıl iyilik; Allah’a, ahiret gününe, meleklere, kitaplara ve peygamberlere iman eden, Sevdiği malını Allah’ı hoşnud etmek için Yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalan gariplere, isteyenlere ve boyunduruk altında bulunup hürriyetine kavuşmak isteyen köle ve esirlere veren .. (3)” şeklinde buyurmaktadır ki senin de en yakının anne-baban ve sırasıyla diğerleridir.
Nitekim Allah Resulü (s.a.v): Erkeğin üzerinde ananın, kadının üzerinde erkeğin hakkı fazladır buyurmasına rağmen;
Kadının sözünü dinleyerek anne yada babadan ayrı bir eve çıktınız, ayrıldınız ve o yaşlı insanları bir başına yapayalnız bıraktınız. Bu sefer eşinizle ilgilenerek, kendinizce onların hakkını ödeyerek anne-babanın hakkını tamamen unuttunuz. Oysa kadının erkek üzerinde olan haklarını Peygamber Efendimiz (s.a.v) şöyle açıklamıştır:
Her ne kadar diyanetin gelin kaynanaya bakmak zorunda değildir, bakarsa ahlakının güzelliğindendir gibi bir beyanda bulunuyor olsalar da bu beyan kabul edilebilir bir söz değildir ve bunun yerine diyeceğimiz ve olması gereken görüş zaten şudur;
Evet belki gelin kaynanaya bakmak zorunda değildir bakarsa da ahlakının güzelliğindendir ama kadının kocasına şeriat çerçevesinde itaat etmesi farzdır ve Yüce Allah kadını erkeğin himayesine vermiştir.
Bu yüzdendir ki şayet erkek anne-babasıyla aynı evde oturmak ve onlarla ilgilenip, gönüllerini, dualarını alıp, gönüllerini hoş tutmak istiyorsa kadın bu konuda kocasına itaat etmek zorundadır ki zaten erkeğin anne-babasına bakmak üzerine farzdır
Diğer bir husus ise ahlakının güzelliğindendir kısmına diyeceğimiz cevap ise; ahlakı güzel olmayan insanla zaten bizim işimiz olmaz Allah’ın izniyle
Ve unutmayın ki keser döner sap döner, gün gelir devran döner. Bugün senin dış kapının dış mandalı konumuna koyduğun, yapayalnız bıraktığın, huzur evine tıktığın ve kendine bir yük olarak gördüğün annen baban hakkında yaptığın haksızlıklar;
Yarın sen anne-baba olduğun zaman, senin çocukların olduğu ve evlendiği zaman onlarda sana aynı muamelede bulunacak olursa eğer hiç zoruna gitmesin Nede olsa rüzgar eken fırtına biçer, ne ekersen onu bulursun ve Yüce Allah “İşte bu, sizin ellerinizle işlediğiniz günahların karşılığıdır (4)” buyurmaktadır. Bu yüzdendir ki taş-başa gelmeden önce kendine çeki düzen ver.
Gerçi inşallah ilerleyen bölümlerde üzerinde duracağız ama ne acıdır ki; gelinler belki kaynanayı istemiyor ama bunu tetikleyen faktörlerden biriside belki de kocadır. (Her ne kadar kaynanalarında faktörü olsa yaşlılığına istinaden hoş görerek anlayışla karşılamak ve idare etmek zorundasın. Sonuçta her şey bir imtihanın gereği ise…)
Sen kadının anasına-babasına söversen, cinsine, cibilliyetine laf atarsan eğer oda kendince aynı muamele ile karşılık verecektir ki zaten bir erkeğin eşinin anasına-babasına yada kendisine karşı argo bir kelime kullanması insanlık dışı bir gerçektir, insanlık dışı bir harekettir.
Zaten bu tip kelimeler eğer karşı taraf aynı şekilde karşılık vermeyip de susacak olursa edilen küfürler aynen kendisine iade olunur yani kendi anasına-babasına karşı kötü konuşmuş olur.
Nitekim Allah Teala işareten şöyle buyurmaktadır: “Allah’tan başkasına tapanlara (ve putlarına) sövmeyin, sonra onlarda bilmeyerek Allah’a söver (En’am Süresi’108)“.
“İşte ey insan! Aklını başına al. Eğer sen ölmezsen ihtiyar olacaksın. Ceza yapılan hatanın cinsinden olur sırrıyla, sen valideynine hürmet etmezsen, senin evladın dahi sana hizmet etmeyecektir.
Eğer ahiretini seversen, işte sana mühim bir define; onlara hizmet et, rızalarını tahsil eyle. Eğer dünyayı seversen, yine onları memnun et ki, onların yüzünden hayatın rahat ve rızkın bereketli geçsin.
Yoksa onları istiskal etmek, ölümlerini temenni etmek ve onların nazik ve seri-üt teessür kalplerini rencide etmek ile hem dünyada hem de ahirette zarar ettiler sırrına mazhar olursun. Eğer rahmet-i Rahman istersen, o Rahman’ın vedialarına ve senin hanendeki emanetlerine rahmet et (5)“
Burada ağırlık gelinlere verilmiştir ama erkeklerinde eşlerinin annesine ve babasına aynı şekilde hürmet göstermesi gerekmektedir.
Selam hak edenlerin üzerine olsun vesselam…
(1-İsra Süresi 23-24) (2-Mü’min Süresi 67) (3-Bakara Süresi 177) (4-Al’i İmran Süresi 182) (5-Akademi Araştırma Heyeti / Bir Müslümanın Yol Haritası / bkz: 724-725)