Konuyla ilgili ayetlere bakıldığında sıla-i rahimin, Allah hakkıyla birlikte zikredildiği (Nisa 1), Allah’ın korunmasını emrettiği bir bağ olarak nitelendirildiği (Rad 25), akıl ve iman sahibi kişilerin bu bağı gözettikleri (Rad 21), imandan ve ilahi irşattan mahrum olanların ise bu bağı kopardıkları görülecektir. (Muhammed 22.)
Peygamberimiz (s.a.s.) de, “Kim akrabasına ilgi gösterirse Allah da ona ilgi gösterir”. “Rızkının çoğalmasını, ömrünün uzamasını isteyen kimse, akrabasını kollayıp gözetsin” gibi tavsiyelerle sıla-i rahim konusuna dikkat çekmiş; bunun kişiyi cennete ulaştıracak bir amel olduğunu söylemiştir.
Yapılması pek çok fazileti içeren, terki de ağır sorumluluklar gerektiren böylesine salih bir amelden hangi gerekçeyle olursa olsun geri durmamak önem arz etmektedir. Ayrıca “Hep ben ziyaret ediyorum, hep ben arıyorum; o ne arıyor ne de soruyor” gibi mazeretlere sığınmamak ve Rahman ile bağı koparmamak için rahim (akraba) ile irtibatı kesmemek gerekmektedir
Vermeyene ver… Kur’an-ı Kerim’de övülen vasıflardan biri de Allah yolunda harcamak yani vermektir.
Bu vasfın, erdemli müminlerin bir özelliği olduğu şu şekilde ifade edilmiştir: “… Asıl iyilik, Allah’a, ahiret gününe, meleklere, kitap ve peygamberlere iman edenlerin; mala olan sevgilerine rağmen, onu yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışa, (ihtiyacından dolayı) isteyene ve (özgürlükleri için) kölelere verenlerin; namazı dosdoğru kılan, zekatı veren, antlaşma yaptıklarında sözlerini yerine getirenlerin ve zorda, hastalıkta ve savaşın kızıştığı zamanlarda (direnip) sabredenlerin tutum ve davranışlarıdır (Bakara, 177)”
Hadisimizde zikri geçen “vermek” ile kastedilen her ne kadar maldan vermek olsa da pek çok iyiliği bu kapsamda değerlendirmek yanlış olmayacaktır.
Hadisimizde zikri geçen “vermek” ile kastedilen her ne kadar maldan vermek olsa da pek çok iyiliği bu kapsamda değerlendirmek yanlış olmayacaktır.
Nitekim mümin kardeşine güler yüz göstermek, yolunu kaybetmiş birine rehberlik etmek, insanlara eziyet veren şeyleri yoldan kaldırıp kenara koymak gibi mali nitelik taşımayan bir-takım hasletler, Peygamberimiz (s.a.v) tarafından sadaka olarak değerlendirilmiştir. Buradan hareketle;
Kötülük edeni affet… İnsanın sahip olabileceği en ulvi hasletlerden biri olan affetmek, yapılan kötülüğü / hatayı normal görmek değil; her insanın hata edebileceğini kabul ederek erdemli bir tavır ortaya koymaktır.
Affetmek, kötülüğü teşvik değil; kötü eylemde bulunan kişinin yaşayacağı mahcubiyetle benzer bir hatayı yapmamasını sağlamaktır. Affetmemek, başkalarının hataları dolayısıyla kızgınlık, kırgınlık, kin, nefret, stres gibi olumsuz duygularla ruha ve bedene prangalar takmak iken; affetmek, her türlü olumsuz duygu ve düşünceyi elinin tersiyle itip kuşlar misali özgür olmaktır
Affetmemek, “Yaptığı yanına kar mı kalacak?” diyerek kötülüğe kötülükle karşılık vermek iken; affetmek, “Kötülüğü en güzel bir şekilde sav” (Fussilet 34.) ayetine uygun bir tavır sergilemek ve affetmeyi seven Yüce Yaratıcının rızasını gözetip salih bir kul olarak kalmaya çalışmaktır
Öyleyse Hz. Peygamber’i (s.a.v) gerçek manada örnek almak isteyen bir mümin, yukarıdaki hadiste zikri geçen hasletlere sarılmalı; “İyiliğe iyilik her kişinin, kötülüğe iyilik er kişinin karıdır” sözünü kendisine rehber edinmeli; her durumda kendisine yakışan tavrı sergilemeli; bu dünyada bağını keseceği, gönül vermeyeceği ve düşman olarak belleyeceği tek varlığın şeytan olduğunu bilmelidir.
Kaynak: Halil Kılıç / Diyanet Dergisi Mayıs 2020 / bkz: 36-37