Şefkate, sevgiye, ilgiye en muhtaç olduğu anda insanı Allah Teala rahmetiyle, lütfuyla kuşatmış: onu kendisinden sonra anne ve babaya emanet etmiştir. Annesinin onu besleyip, büyütebilmesi için dünyada bir benzeri olmayan, adeta hazır bir mutfak olan “anne sütünü” lütfetmiştir. Kur’an’da bütün anneler, Hz. Musa’nın annesinin muhatap olduğu gibi (1), bebeğini emzirme emriyle muhataptırlar.
Rezzak olan Yaratıcı, anneye yalnız yavrusunun yalnız gıdasını vermekle kalmayıp süresinin ne kadar olduğuna varıncaya kadar, “Analar emzirmeyi tamamlatmak isteyen kimseler için çocuklarını iki tam yıl emzirirler (2)” buyruğuyla emzirmeyi kesin kayıt altına almıştır.
Tıbbın da tespit ettiği gibi çocuk ancak iki yaşından sonra diğer besinlerle çiğneyerek beslenebilecek seviyeye gelir. Bebeğin zarar görmesini önlemek için Allah Teala iki yıl olarak belirlediği emzirme süresinin daha az veya daha fazla olup olmayacağı hususunda;
ifadesiyle eşlerin müşaverette bulunmalarını ister ve herhangi birinin tek başına kanaat belirtmesini kabul etmez.
Müslüman anne, çocuğun nafakasının temininin ve buna bağlı olarak onu emzirtme mesuliyetinin babaya ait olduğunu bildiği halde karşılıksız ve ücret almadan onu emzirerek “cenneti anaların ayakları altına koyan” yolun ilk adımını atar.
Kur’an’ın teşvik ettiği bu vazifeyi müstehap olarak yapan anne, yavrusunun kendisinden başkasını emmek istememesi, sütün de bulunmaması ya da babanın sütannenin ücretini verecek maddi imkanının bulunmaması halinde bebeğini emzirmesinin üzerine “farz” bir iş olduğunun da şuurundadır.
Eşinin nikâhı altında bulunduğu müddetçe de emzirme karşılığında ücret talep edemeyeceğini bilir.
Şefkat ve merhamet abidesi anne elbette yavrusunu özel bir niyet ve Allah’ın rızasını kazanmak için emzirir. O, hayvanlardan farklı olarak çocuğunu yalnızca acıma hissi ve şefkatin sonucu olarak değil, sevabını Allah’tan bekleyerek O’na iman ve ibadet edebilecek bir insanın hayat bulmasını düşünerek emzirir.
Her işinde olduğu gibi bebeğini emzirirken de besmele çekmeyi, şarkılı türkülü ninniler yerine salavat ve tevhit ile uyutmayı unutmaz. Çünkü müminlerin anneleri de alim ve mücahit olarak yetiştirdikleri yavrularını Kur’an okuyarak emzirir;
Hatta emzirme zamanı “Yasin süresini” okuyup bitirmelerine göre ayarlarlardı. Emzirmek, yalnızca çocuğu beslemekle ve onun biyolojik açlığını gidermekle kalmaz. Onun sevgiye susayan ruhunu; muhabbet, şefkat ve korunma arayan gönlünü de doyurur.
İşte bundan dolayı; Şuurlu bir anne, çocuğunun ilk ihtiyaçlarından olan emme refleksini iyi ve yeterince doyurmaya dikkat eder. Onu bu doyumsuzluk nedeniyle büyüdüğünde eziklikler, korkular, zayıflıklar ve hatta kompleksler geliştirmekten; tatminsizlik ve gerginliklere düşmekten korur Sevgi ve güven duygusunu aşılar.
Yavrusunu ileriki yaşlarda eğitim ve psikoloji ilminin de ispatladığı gibi sigara, pipo gibi emme ve oral tatminin ikinci derece değişik motiflerine daha kolay alışmasına yıllar öncesinden mani olur. Topluma ruhen ve bedenen sağlıklı bir fert yetiştirmiş olur böylece…
Allah Teala henüz hiçbir kötülükten haberi olmayan masum bebeği, anne- babasının anlaşmazlığı veya boşanması halinde bile korumuştur. Müslüman erkeklere hitaben,
Kendisine gösterilen bu merhamet ve rahmani korumanın yanında, doğar doğmaz ilahi bir işaretle annenin memesine yapışma mucizesi karşısında insana düşen ise, şükür ve hamd ile secdeye kapanmaktır.
Kaynak: Hatice Yıldızbaş / Aile Rehberi / Yeni Dünya Dergisi / bkz: 36-37
(1-Kasas Süresi 7) (2-Bakara Süresi 233) (3-Bakara Süresi 233) (4-Talak Süresi 6)