Birinci ayet-i kerime İslam’ın getirdiği çok yüce bir esası ihtiva etmektedir ki, o da insanların müsavi oldukları ve üstünlüğün ancak takvaya dayandığıdır. Bütün insanlara hitap ile başlayan bu ayet-i kerime de Yüce Allah;
Evvela sizleri bir erkekle bir dişiden yarattım, buyuruyor ki, bunun böyle olduğu aşikardır. Bütün insanlar Hazret-i Adem (a.s) ile Hazret-i Havva’dan üremiştir, bir anadan, bir babadan yaratılmışlardır. Hepsinin yaratılış maddesi ve mayası birdir.
Araplar cahiliyet çağında kendi soy soplarıyla, nesebiyle övünmeyi severlerdi, İslam bunu kaldırdı. Neseple övünülmez, zira o kazanılmış bir şey değildir, insan kendi kazandığı, elde ettiği bir şeyle övünmeye hak eder. İnsanın değer ölçüsü, şerefi ameliyledir, nesebiyle değil.
İnsanların çeşitli soylara, boylara, oymaklara ayrılması, birbirlerine övünsünler, başkalarına karşı üstünlük iddia etsinler, ırkçılık yapsınlar diye değil, bilakis birbirleriyle kolayca tanışsınlar diyedir. Şu soydan, bu boydan olmak insana bir şey kazandırmaz.
İnsanlığın değer ölçüsü gerçek takvadır. Müminler bir ümmettir, hepsinin emeli, gayesi birdir. İman bağı çeşitli insanları birbirine bağlamıştır. Tarih bunun canlı şahididir. Renkleri, lisanları başka başka milletler İslam çatısı altında birleşmişler, birbirleriyle kaynaşmışlar, bir arada kardeşçe yaşamışlardır.
İslam, tam manasıyla eşitlik prensibini vazetmiştir. “İnsanlar bir tarağın dişleri gibi müsavidir”. Allah nezdinde insanın şerefi, değeri, üstünlüğü ancak takva iledir. Bu husus ayet-i kerimede çok veciz bir surette beyan buyrulmuştur.
İkinci ayet-i kerime de ki; Arabdan murad, Esedoğullarıdır. Bir kıtlık yılı Beytülmal’den pay almak için Medine’ye gelerek iman ettiklerini söylediler. Fakat kalblerine iman henüz yerleşmemişti.
Gerçek iman kalple tasdiktir, mücerred dil ile ikrar değildir. İkrar, kalpteki imanın bir ifadesi olmalıdır, İslam m kelimesi daha umumi, iman kelimesi ise daha hususi bir mana ifade eder. Onun için burada karşılıklı kullanılmıştır.
Bununla beraber ikisinin de aynı manaya kullanıldığı vardır, iman amel-i salih manasına da gelir. Bakara Süresinin 143 üncü ayetinde namaz ibadeti ile tefsir edilmiştir.
Aslında iman bir kalp işidir, kalple tasdiktir. Fakat bunu dil ile ikrar etmek, sonra da icabıyla amel etmek gerekir. Onun için;
Kalple tasdik, dille ikrar, muktezasıyla amel etmektir. Yol üzerinden halka eza veren şeyi gidermek bile imanın icablarından sayılmıştır. İmanda kalbin tasdiki esastır. Ehl-i Sünnetin görüşü asi olan mü’min, Cehennemde günahı miktarı azap görür, sonra Cennete girer, iman sahibi, Cehennemde ebedi kalmaz, imanı sayesinde Cennete kavuşur.
Kaynak: Osman Keskioğlu / Diyanet İlmi Dergisi / Mart 1970 / bkz: 73-77