İhlas Süresi 1. Ayet: Kul hüvellâhü ehad (De ki: O Allah, birdir. ).
İhlas Süresi 2. Ayet: Allahüssamed (Allah, bütün mahlukların kendisine yöneleceği ve sığınacağı yegane varlıktır).
İhlas Süresi 3. Ayet: Lem yelid ve lem yuled (O doğurmadı ve doğurulmamıştır).
İhlas Süresi 4. Ayet: Ve lem yekün lehû küfüven ehad ( Ve ona hiç bir şey denk eşit olmamıştır)
Tefsiri; Bu mübarek sûre, Nas süresinden sonra Mekke-i Mükerreme’de nazil olmuştur. Dört ayet-i kerimeyi ihtiva etmektedir. Cenab-ı Hak’kın birliğini, yüce vasıflarını en mükemmel, en samimi bir şekilde bildirdiği için kendisine böyle “İhlas Süresi” adı verilmiştir. Maamafih kendisine: “Necat, marifet, tevhîd, kulhüval’lah-ü ehad süresi isimleri de verilmiştir. Hatta yirmi isminin bulunduğu Tefsir-i Kebirde yazılıdır. Bu süre-i celile böyle yüce bir esası insanlığa teblîğ eden bir Yüce Peygamberin aleyhinde bulunan Ebu Leheb gibi inkarcıların elbette en şiddetli bir cehennem azabına layık olduklarına işareti içerdiği için kendisinden evvelki Tebbet Süresi ile aralarında bir derin münasebet vardır.
1-► Bu sürei-i celile, alemin Yaratıcısının birliğini ve her türlü ihtiyaçtan uzak olup bütün mahlukatının kendisine muhtaç bulunduklarını bildiriyor. Ve doğurmaktan ve doğurulmuş olmaktan ve ortak ve benzerden uzak bulunduğunu şöylece beyan buyurmaktadır:
Ey Peygamberlerin en mükemmeli!.
Allâh Tealanın zat ve kutsal sıfatları hakkında senden bilgi isteyenlere (de ki: O) Yüce Mabud olan (Allah, birdir) Birlik sıfatına sahiptir, zatında, sıfatında ve fiillerinde birdir. Onun ilahi zatında çokluk, cüzlere ihtiyaç, başkaları ile ortaklık düşünülmüş değildir. Maddi ve maddi olmayan cevherlerden, asla terkip edilmiş bulunmamaktadır.
2-► (Allah): O Yüce Yaratıcı, Sameddir. Yani: (Bütün mahlukatın kendisine yöneleceği ve sığınacağı yegane varlıktır.) Bütün yaratılmış olanlar, kendi ihtiyaçlarından dolayı o kerim Yaratıcı’ya ihtiyaçlarını arz eder, dua ve niyazda bulunurlar. Onun üstünde bir zat yoktur. O hiç bir kimseye muhtaç değildir. Bütün mahlukattan müstağnidir.
“Samed” Bir ilahi sıfattır. Hacetlerin kazası, yerine getirilmesi hususuna yalnız bizzat kastedilmiş olan Kerem Sahibi Yaratıcı demektir.
3-► O Ezeli Yaratıcı, haşa (Doğurmadı) bir kimsenin haşa pederi bulunmuş değildir. O; ezelidir, ebedidir, çoluk ve çocuğa ihtiyaçtan uzaktır. Dilediği şeyleri, kimseleri dilediği vakit yaratır, varlık alanına getirir, hepsinin Kudret Sahibi Yaratıcı sıfatına sahiptir. Bir kimsenin pederi veya validesi olmak, mahlukata ait bir sıfattır, aralarında bir cinsiyet, bir ortaklık bulunmamasını, gerektirir.
Allah’ın şanı ise bundan uzaktır. Hiç bir şey, o Yüce Yaratıcı ile aynı cins, hem mertebede olamaz. Halbuki: O Yaratıcının kendisi de haşa (doğrulmamıştır.) başkasının hayatından meydana gelmiş. Böyle bir şey, başlangıçta yok bulunmuş olmayı, başkasına ihtiyacı olmayı başkası ile ayrı cins bulunmayı gerektirir. İlahlığın şanı ise bunlardan uzaktır. O Yüce Yaratıcı; ezelidir, sonradan vücuda gelmiş değildir ve hiç bir kimseye muhtaç bulunmamaktadır.
4-► (Ve ona) O bütün Kainatın Ezeli Yaratıcısına (hiç bir şey denk) eşit ve benzer (olmamıştır.) onun tek olan zatın, her türlü düşüncenin üstünde bir büyüklük ve yüceliğe sahiptir. O bütün Kainatın üstünde bir kuvvet ve hakimiyete sahiptir. Hiç bir mahluk, O Ezeli Yaratıcı’ya benzer, onun çocuğu veya babası olmak kabiliyetine asla sahip değildir.
“Bütün bu ilahi beyan, ilahlık zanneyleyen müşrikleri reddetmektedir. Mesela: Yahudiler, Uzeyr, Allah’ın oğludur derler. Hristiyanlar da İsa Allah’ın oğludur demektedirler.
Bir takım arap müşrikleri de melekleri Cenab-ı Hak’kın kızları sanmışlardı. Sabie denilen bir topluluk da yıldızlara ibadette bulunmuşlardır. Seneviyye gurubu da nur ve karanlığı birer Mabud telakki etmişlerdir. Bir kısım feylezoflar, Vacibül’vücud olan Allâh Tealadan bir aklın doğduğuna, bu akıldan da başka bir akıl ile nefsin ve feleğin doğmuş bulunduğuna, bundan sonra da ay küresinin altındakilerini idare eden diğer bir aklın ortaya çıkmasına kanaat getirmişlerdir.
Bir takım sapıklar da Allâh Tealanın insanlara geçeceğini iddiada bulunmak ahmaklığını göstermişlerdir. Bu muhtasar dört ayet-i kerime ise bütün bu batıl iddiaları, inançları, reddetmektedir. İlahlığın şanının büyüklüğünü, bütün noksanlardan, ihtiyaçlardan, mahlukata benzemekten uzak bulunduğunu pek ebedi veciz bir tarzda bildirmektedir.
Bu İhlas süresinin iniş sebebi hakkında deniliyor ki: Arap müşrikleri Resul-i Ekrem,(s.a.v)’e “Amir ibnittüfeyl”i göndermişlerdi. Amir, o müşrikler adına dedi ki: Sen bizim asamızı yardın, yani bizleri ayrılığa düşürdün ve tanrılarımıza sövdün, babalarının dinine muhalefette bulundun, eğer sen fakir isen seni zengin kılalım, eğer mecnun isen sana tedavide bulunalım ve eğer bir kadına düşkün isen onu sana alalım,
Resul-i Ekrem de buyurdu ki: Ben fakir ve mecnun değilim, bir kadına da düşkün değilim, ben Allah’ın Resuluyum, sizi putlara tapmaktan kurtararak Allâh-u Tealaya ibâdete davet ediyorum. Bunun üzerine o müşrikler, Amiri tekrar Yüce Peygamberin huzuruna göndermişler, ve demişler ki: Ona de ki:
Sen kendi Mabudunun cinsini bize beyan et, o altından mıdır, yoksa gümüşten midir?. İşte bu cahil halkın böyle bir suali üzerine bu süre-i celile nazil olmuş, Hak Teala Hazretlerinin hiç bir şeye muhtaç olmayan yüce şanını telkin buyurmuştur.
Velhasıl: Bu mübarek İhlas Süresi, İslam’ın rükünlerinin en mühimmi olan Allah’ı birlemeyi ve Yüce Yaratıcının başkaları ile aynı cins olmaktan ve her bir ihtiyaçtan uzak olduğunu en ebedi ve veciz bir surette bildirdiği için kadrinin yüceliği hakkında bir çok hadis-i şerif vardır. Kısacası imam Ahmet ve Nesai merhumlar, şu sahih hadis-i rivayet etmişlerdir: Yani:
Her kim Kulhûvallâh süresini okursa Kur’an’ın üçte birini okumuş gibi olur. Bu hadis-i şerifi şöyle yorumluyorlar: Bu sürenin üçte birinin Kur’an’a eşit olması, sevap itibari ile değildir. Belki Kur’an’ın başlıca içeriği itibari iledir. Şöyle ki: O içerik: Akaide, ahkama ve kıssalara aittir.
Bu süre ise akaide ait en büyük esası içerdiği için Kur’an-ı Kerim’in üçte birini içermiş demektir. Maamafih şöyle de deniliyor ki: Allâh Teala, kullarının bazı ibadetleri kolay olsa da bu ibadetleri diğer bir çok ibadetlerden ziyade sevaba vesile kılabilir. Cenab-ı Hak’kın fazl ve keremine nihayet yoktur.
Nitekim bazı zamanlarda veya makamlarda yapılan ibadetleri diğer zamanlarda ve makamlarda yapılan ibadetlerden daha ziyade sevaba vesile kılmıştır. Bu, bir hürmet gereğidir. Bu hikmetin neden ibaret olduğunu Allah’ın ilmine havale ederiz. Ancak şu muhakkaktır ki: Bu İhlas Süresi pek mukaddes bir Kuran süresidir, bunun okunmasına devam edilmesi, pek faidelidir, pek ziyade sevaba vesiledir. Bu hususlara dair Tefsir-i Kebirde ve Tefsir-i Alusi’de ayrıntılı bilgi vardır. Hak Teala Hazretleri cümlemizi bu sure-i celilenin feyizlerine eriştirsin. Amin..
Kaynak= Turan Yazılım Mürşit 5 / Kur’an / Tefsir / Bilmen