İslam’ın Temel Kaidesi ve Taşı: Güzel Ahlak
Güzel ahlak; İyilik ve cömertliği yaymak, eza etmemek ve ezaya tahammül etmek, güzel olanı yaymak ve çirkin olanı engellemektir ve yine güzel ahlak kötü şeylerden temizlenmek ve faziletlerle süslenmektir.
Dinin tamamı ahlaktır. Ahlakı artanın dini de artar. Kim ahlakını güzelleştirmişse, dinen de yükselmiş demektir. Tasavvufun durumu da böyledir.
Güzel ahlak dört temele dayanır.
Bu dört temelden başkasına dayanması tasavvur edilemez. Bunlar da;
- Sabır
- İffet
- Şecaat
- Adalet
Sabır kişiyi tahammüle, gazaplanma ve öfkeye hakim olmaya, eza vermekten kaçınmaya, yumuşak huylu ve sakin olmaya, tereddütlü ve aceleci olmamaya götürür
İffet , söz ve davranış itibariyle kötü, çirkin ve rezil davranışlardan vazgeçmeye ve hayalı davranmaya götürür. Haya ve iffet her hayrın başıdır. Haya ve iffet, kişiyi yüz kızartıcı suçlardan, cimrilikten, yalandan, gıybetten ve başkaları aleyhinde söz getirip götürmekten alıkoyar.
Şecaat; Kişiyi nefsin izzetine, ahlaki değerleri tercihe götürür. Ayrıca nefsin sevdiğinden ayrılabilmek gücü ve cesareti demek olan şecaat, cömertlik ve el açıklığına da götürür.
Bu durum nefsi, öfkesini yenmeye ve halim davranmaya götürür. Kişi nefsinin gücüyle ve şecaatiyle nefsin yularını elinde tutar.
Nitekim Nebi (s.a.v) de şöyle der: Güçlü kişi pehlivan değildir. Güçlü kimse kızgınlık anında nefsine hakim olandır. Kahramanlığın (şecaatin) hakikati budur. Şecaat kişinin hasmını yenmeye güç yetirdiği bir yetenektir.
Adalet; Kişinin huylarını düzeltmeye, ahlaki davranışında aşırılıklara kaçmadan orta yolu bulmaya götürür.
Adalet kişiyi cimrilik ve zelilliğin dengelenmesi anlamına gelen sahavet (cömertlik) ahlakına, korkaklık ve aşırı zulmün dengelenmesi anlamına gelen şecaat, kızgınlık ve suskunluğu dengelemek anlamına gelen hilm ve yumuşaklık ahlakına götürür. Faziletli ahlakın kökü bu dört esasa dayanır.
Kötü ahlakın temeli dört esasa dayanır.
- Cehalet
- Zulüm
- Şehvet
- Öfke
Cehalet: Kişiye güzeli çirkin, çirkini güzel, olgunu eksik, eksiği olgun olarak gösterir.
Zulüm: Kişiyi bir şeyi kendi konumunun dışında değerlendirmeye götürür. Bu yüzden kişi kızması gereken yerde susup rıza gösterir; rıza göstermesi gereken yerde ise kızar, öfkelenir.
Nerede ne yapacağını bilemez; cömertlik yapacağı yerde cimrilik, cimrilik yapacağı yerde cömertlik yapar, saçar savurur. Öne geçmesi gereken yerde geri kalır, geri kalması gereken yerde öne geçer. Sert davranacağı gereken yerde yumuşak, yumuşak davranacağı yerde sert davranır. Gururlu davranacağı yerde tevazulu davranırken, tevazulu davranacağı yerde büyüklenir.
Şehvet: Kişiyi hırsa, aşırı mal sevgisine, cimriliğe, iffetsizliğe, düşkünlüğe, korkaklığa, zelilliğe ve her türlü aşağılığa götürür.
Öfke: Kişiyi kibre, kine, hasede, düşmanlığa ve ahmaklığa götürür. Bu huylardan ikisinin bir araya gelmesi ‘yerilmiş ahlak’ (ahlak-ı mezmume) oluşur.
Bu dört huyun dayanağı ve temeli iki tanedir.
Zayıflıkta ve güçlülükte aşırılık: Zayıflıkta aşırılıktan acizlik, hakirlik, rezillik, alçaklık, hırs, aşırı dünya tutkusu, işlerin ve ahlakın değersizliği doğar.
Güçteki aşırılıktan ise zulüm, gazap, hiddet, çirkin ve yüz kızartan işler, akılsızlık ve kararsızlık doğar. Bu kötü davranışlardan birinin diğeriyle eşleşmesinden azgın çocuklar meydana gelir
Nefs, kuvveti de zaafı da barındırır. Elinden gelse insanların en zalimi, zulme uğrayınca da insanların en zelili olur. O zalim, kaba ve zorbadır, zulme uğrayınca kadından daha zavallı, güçlüye karşı korkak, zayıfa karşı saldırgandır
Kötü huylar birbirlerinden etkilenip diğerini doğurur; güzel huyların etkilenip diğerini doğurduğu gibi.
Güzel olan her huy, kötü olan iki huy tarafından kuşatılmıştır. Örneğin; Cömertliği cimrilik ve saçıp savurma gibi iki kötü huy, tevazuyu ise korkaklık ve kibirlenmek gibi huylar kuşatmıştır. Ne zaman ki nefs dengeyi kaybederse kaçınılmaz olarak sonuçta iki kötü huydan birisine kapılır.
Nefs tevazu halinden ayrılınca ya büyüklenme ve gururlanmaya kapılır veya alçaklık, hakirlik ve zillete uğrar. Haya halinden ayrılınca ya utanmazlık ve saldırganlığa veya cinselliğe karşı düşmanlığından dolayı acizlik, uyuşukluk ve mıymıntılığa düşer ve böylece ondan elde edeceği karı kaybeder.
Böyle olmasının sebebinin de haya olduğunu zanneder. Oysa bu beceriksizlik, uyuşukluk, korkaklık ve nefsin pısırıklığıdır.
Aynı şekilde sabırdan ayrılınca da ya inleyip sızlanmaya, yanıp yakınmaya, tahammülsüzlüğü , azımsanmaya gider veya katı kalpliliğe ve kabalığa ve ruh katılaşmasına sürüklenir. Yumuşak huyluluktan (hilm) ayrılınca ya aceleciliğe, şımarıklığa ve hiddete, başkasını küçümsemeye veya alçaklık, zavallılık ve ezikliğe kapılır.
Muhakkak ki, zavallılık ve ezikliğin getirdiği yumuşaklık ile güçlülükten, izzetten ve şereften doğan yumuşaklık arasında belirgin bir fark vardır.
Nitekim şöyle söylenmiştir: Güçsüzlükten doğan acizlik, alçakların sığındığı bir durumdur Yumuşaklıktan (hilm), rıfk ve merhametten uzaklaşınca ya aceleciliğe, sabırsızlığa ve kabalığa veya tefrite düşüp kayba uğrar.
Tedbirli olmak bu iki huyun arasındadır. Allah’ın müminlere verdiği izzetten ayrılırsa ya kibre veya zillete uğrar. İyi ve beğenilen izzet bu ikisinin arasındadır. Şecaat huyundan ayrılınca ya sevilmeyen yırtıcılığa veya korkaklık ve pasifliğe gider.
Yüce değerler uğrunda yarışmayı ve imrenmeyi bırakınca ya hasede veya düşkünlüğe, elindekiyle yetinmeye maruz kalır. Kanaatten uzaklaşınca ya aşırı hırsa ve dünya tutkusuna veya tembellik ve çaresizliğe düşer.
Rahmetten ayrılınca ya katılığa veya kalbin zayıflığına ve nefsin korkaklığına maruz kalır. Koyunu kurban edemeyen, hukuki bir cezayı infaz edemeyen ve çocuğu azarlamayan kişinin bu davranışını rahmetten dolayı sergilediğini iddia etmesi gibi.
Oysa mahlukatın en merhametlisi olan Nebi (s.a.v) bizzat kendi eliyle bir defada almış üç deveyi kesti, kadın ve erkeklere eşit hadd cezalarını uyguladı, recm edilene ölünceye kadar recmi uyguladı.
Oysa Allah’ın Rasulü, mutlak anlamda bütün yaratıkların en merhametlisi, en yumuşak huylusu idi. Nebi (s.a.v) davranışlarında dengeli idi. O, ne tamamen insanlardan yüz çeviren, surat asan, yüksekten bakan birisiydi ne de heybet ve vakarını kaybedecek kadar kendini koyuvermişti.
Zira kendini koyuvermek heybetin kaybolmasına; sert bir şekil de davranmak da insanların nefret ve öfkesine sebep olur
Denge ahlakına sahip olan kişi heybetli, sevimli, alnı açık ve hoş sohbeti olandır. Nebimiz (s.a.v)’in sıfatı konusunda şöyle bir rivayet vardır:
Onu apaçık gören saygı duyar, onunla dost olan onu severdi
İbn Teymiyye şöyle demiştir:
Nefs, lağım kuyusuna benzer; ne kadar kazsan dibi görünmez ve temizlenmez. Fakat bu kuyunun ağzına bir kapak yapıp örtebilirsen; bunu yap ve eşelemekten vazgeç. Sen asla bu kuyunun dibine ulaşamazsın, eşeledikçe dibinden yeni şeyler çıkar.
Kaynak: İbn Kayyım El-Cevziyye / Medaricu’s Salikin / bkz: 748-753