DOLAR
21,2548
EURO
22,8878
ALTIN
1.340,85
BIST
5.372,66
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Parçalı Bulutlu
23°C
İstanbul
23°C
Parçalı Bulutlu
Salı Az Bulutlu
23°C
Çarşamba Az Bulutlu
23°C
Perşembe Az Bulutlu
23°C
Cuma Az Bulutlu
24°C

İyilik Dediğimiz Değer Garip Kalmasın ki…

İyilik Dediğimiz Değer Garip Kalmasın ki…
12.03.2023 16:11
0

Ettiğimiz iyiliklere benzeriyle karşılık bulamadığımızda yahut kötülükle mukabele edildiğinde İyilik ettim canım yandı, kimse iyiliği hak etmiyor. iyilik ettiğin kimsenin şerrinden sakın, bundan sonra iyilik edene iyilik, kötülük edene kötülük edeceğim  benzeri anlayışları sahiplenip iyilik etmekten geri durabiliyoruz.

Belki farklı şekillerde ama mutlaka hemen hepimizin gönlünden geçmiştir: “Rabbim ihtiyacımı gider niyazı. Sayıp dökmüşüzdür nicesini kendimizce. Bir an hepsini bir yana itip;

“En çok neye ihtiyacımız var?” diye kendimize sorsak kimliğimiz, halimiz ne olursa olsun “iyilik” deriz. İnsanik halidir, olmadık yerde aç, susuz parasız kalırız küçük bir ikramla elimize tutuşturulan üç beş kuruşla dünyalar bizim olur.

Derdimiz çoktur, bir selam, bir tebessüm, samimi bir “Allah iyilik versin” dileği keyfimizi getirir. Sıhhatimizden olmuşuzdur eş dost ziyareti şifa gibi gelir. Günaha ve gaflete dalmışken gıyabımda edilen bir dua, istigfar hatta kamil bir insanın nazarı iyiliktendir; imanımıza, ibadetimize çeki düzen verir.

Şu halde az çok, küçüğü büyük olan iyiliğe ihtiyaç hissetmeyenimiz, kimseden iyilik görmek istemem diyenimiz yoktur. Lakin iyilik görmeyi isterken, bazen nefsimizin dürtmesiyle iyilik etmekten vazgeçebiliyoruz.

İyilik Ettim Kötülük gördüm

Ettiğimiz iyiliklere benzeriyle karşılık bulamadığımızda yahut kötülükle mukabele edildiğinde İyilik ettim canım yandı, kimse iyiliği hak etmiyor. iyilik ettiğin kimsenin şerrinden sakın, bundan sonra iyilik edene iyilik, kötülük edene kötülük edeceğim benzeri anlayışları sahiplenip iyilik etmekten geri durabiliyoruz.

Bu halimizle bir yandan kötülüğe tövbe edilir kaidesi yerine adeta iyiliğe tövbe ederken, diğer yandan mümin kimliğimizle iyiliği garip bırakıyoruz.

Vicdanlarımıza huzur veren, bizi manen neşelendiren amelimizden ziyade niyetlerimizdir. İyilik niyette gizlidir. Bundan sebeptir ki niyeti halis olan, ettiği iyilikte, hatta gördüğü iyilikte ticaret misali kar-zarar ikisi gütmez

Şu iyiliği hak eder, şu iyiliği hak etmez diyerek terazi tutmaz. Zerre kadar iyiliğin kıymetinden ve kötülüğün hesabından gaflete düşmez. Bir yetimin saçını okşayıp geçse yahut bir yetimi yedirse, giydirse, okutsa, evlendirse;

  • Gün gelir bana kötülük eder, iyiliğime nankörlükle karşılık verir” diye düşünmez. Hasbelkader kendisine iyilik dokunan nankörlük etse, evvelden ettiği iyiliğe pişman olmaz, kötülüğüne kötülükle değil, yine iyilikle karşılık verir.

Zira böylesi bir kalp inceliğine, merhamete ve takvaya sahip olanların derdi “Allah içindir ve bilirler ki, “Kim iyi bir iş yaparsa kendi lehinedir. Kim de kötülük yaparsa kendi aleyhinedir… (1)

İyiliğe İyilik İle Karşılık Vermek

  • Kadir kıymet bilmez olmuş her kişi
  • Kadir kıymet bilen yere gidelim

diyen Karacaoğlan gibi zaman zaman biz de yakınıyoruz. İstiyoruz ki en az hal hatır soranlarımız kadar hatır bilenlerimiz de olsun.

Yardımına koştuğumuz komşumuz, teselli ettiğimiz dostumuz, büyütüp yetiştirdiğimiz evladımız, “Saçımı süpürge ettim, bir gün olsun kimseye el açtırmadım” dediğimiz eşimiz, gün gelip sırtını dönmesin, Sıkıntı vermesin, nankörlük etmesin diye belli belirsiz bir beklenti içine giriyoruz.

Nefis ve şeytanın tesiriyle kuşatılmış beşeri yanımız İyiliğime iyilikle karşılık ver diye sesleniyor.

Karşılık göremediğimizde ise yaralanıyoruz, güvenimiz yıkılıyor, ettiğimiz iyiliğin kaybolduğunu zannediyoruz. Dengeyi bir türlü tutturamayan, eksikliği, zayıflığı olan varlıklar olduğumuzdan “içimiz acımasın, üzülmeyelim demek nefsimizin çalkantısını dindirmeye yetmiyor.

Ama en azından “Karşındaki iyilik bilmez biri de olsa sen iyilik yap. Zira böyle bir iyilik, yarıın mizanda mukabilinde teşekkür edilen iyilikten daha ağır basar” diyen Hz. Ali’nin (r.a) nasihatine teslim olup, niyetimizin gerçekten “Allah için” olup olmadığını kontrol edebiliriz.

İyiliğinize nankörlük edenlerin hali sizi iyilik yapmaktan soğutmasın. Çünkü biri yaptığınız iyiliği anlamazsa, bir diğeri anlar.

Siz iyilik yapmaya devam edin” buyuran Hz Ali’nin (r.a) ferasetiyle, umut ve güvenimizi tazeleyebiliriz. Eğer nefsimizin şerrinden kurtulmak gibi bir çabanın içinde isek; Efendimizin (sav);

  • “…Nefsinizi şuna alıştırın halk size iyilik yapınca siz de iyilik yapın, kötülük yaparsa siz onlara kötülükle karşılık vermeyin” buyruğu doğrultusunda aynı terbiyeyi bir başkası vesilesiyle tedris edip, gücenmelerimizi, kırılmalarımızı azaltabiliriz ve belki de en mühimi hiç kimseden bir şey beklemeden bütün iyiliklerin sahibi Rabbimize tevekkül etmenin hakikatine varırız.

Gerek nezaket icabı gerekse iyilik gördüğümüz andaki hislerimizin etkisiyle “teşekkür ederim” yahut “Allah razı olsun” sözleri içimizden kopup, dilimizden dökülür. Bu, iyilik bilmemizin ilk tezahürüdür.

Kadirşinaslığımızın devamı ise bir hadis-i şerifte buyrulduğu üzere şöyledir:

  • Kime bir iyilik yapılırsa imkanı varsa ona karşı bir iyilik de kendisi yapsın. İmkan bulamazsa vereni hayırla anıp kendisine dua etsin. Zira iyilik yapanı övmekle, teşekkürünü yerine getirmiş olur. Kendisine yapılan iyiliği ve yapanı gizleyen kimse nankörlük yapmış olur.

İmam Gazali ise İnsanlardan bir iyilik gördüğün zaman önce Allah’a şükret diyerek asıl iyiliği bilinmesi gerekenin Rabbimiz olduğuna dikkat çeker.

Zira Allah Teala’nın nimetlerine karşı değer bilmemiz, kadirşinaslığımız iman, itaat ve ibadet etmemizdedir. Müslümanlar olarak Cenab-ı Mevla’yı ve nimetlerini inkar edenlerden olmasak bile “saymak isteyip sayamayacağımız (2)” nimetlerinin haklarını ne derece verebildiğimizi düşünüp, kendimizi sorgulamamız gerekmez mi?

Hemcinslerimizin muhtemel nankörlüğünü dert edindiğimiz kadar bu hususu dert edinebilsek nefsimizi de dizginleyebiliriz inşallah. Aynı şekilde Allah Teala’nın “Andolsun, Allah’ın Rasulünde sizin için; Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı uman, Allah’ı çok zikreden kimseler için güzel bir örnek vardır (3)” buyurarak işaret ettiği gibi;

Peygamber Efendimizin (s.a.v) ümmetine yaptığı iyiliğe de, sünnetlerine uymakla teşekkür etmiş oluruz.

Efendimizin (s.a.v) en güzel takipçileri olan Allah dostlarının, bizi ilahi huzur ve muhabbete sevk edecek, nefsimizin türlü hallerini hizaya getirecek ikazlarına riayet ettiğimizde ise, ahiretimize dair iyiliklerinin kıymetini bilenlerden oluruz. Öyleyse evvela biz, benliğimizden nankörlüğü silip, İyilik bilenlerden olalım.

Kaynak: Huriye Karnap / Semerkand Aylık Aile Dergisi / Ekim 2012 / bkz: 14-15

(1-Fussilet Süresi 46) (2-İbrahim Süresi 34) (3-Ahzab Süresi 21)

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.