Belki farklı şekillerde ama mutlaka hemen hepimizin gönlünden geçmiştir: “Rabbim ihtiyacımı gider niyazı. Sayıp dökmüşüzdür nicesini kendimizce. Bir an hepsini bir yana itip;
“En çok neye ihtiyacımız var?” diye kendimize sorsak kimliğimiz, halimiz ne olursa olsun “iyilik” deriz. İnsanik halidir, olmadık yerde aç, susuz parasız kalırız küçük bir ikramla elimize tutuşturulan üç beş kuruşla dünyalar bizim olur.
Derdimiz çoktur, bir selam, bir tebessüm, samimi bir “Allah iyilik versin” dileği keyfimizi getirir. Sıhhatimizden olmuşuzdur eş dost ziyareti şifa gibi gelir. Günaha ve gaflete dalmışken gıyabımda edilen bir dua, istigfar hatta kamil bir insanın nazarı iyiliktendir; imanımıza, ibadetimize çeki düzen verir.
Şu halde az çok, küçüğü büyük olan iyiliğe ihtiyaç hissetmeyenimiz, kimseden iyilik görmek istemem diyenimiz yoktur. Lakin iyilik görmeyi isterken, bazen nefsimizin dürtmesiyle iyilik etmekten vazgeçebiliyoruz.
Ettiğimiz iyiliklere benzeriyle karşılık bulamadığımızda yahut kötülükle mukabele edildiğinde İyilik ettim canım yandı, kimse iyiliği hak etmiyor. iyilik ettiğin kimsenin şerrinden sakın, bundan sonra iyilik edene iyilik, kötülük edene kötülük edeceğim benzeri anlayışları sahiplenip iyilik etmekten geri durabiliyoruz.
Bu halimizle bir yandan kötülüğe tövbe edilir kaidesi yerine adeta iyiliğe tövbe ederken, diğer yandan mümin kimliğimizle iyiliği garip bırakıyoruz.
Vicdanlarımıza huzur veren, bizi manen neşelendiren amelimizden ziyade niyetlerimizdir. İyilik niyette gizlidir. Bundan sebeptir ki niyeti halis olan, ettiği iyilikte, hatta gördüğü iyilikte ticaret misali kar-zarar ikisi gütmez
Şu iyiliği hak eder, şu iyiliği hak etmez diyerek terazi tutmaz. Zerre kadar iyiliğin kıymetinden ve kötülüğün hesabından gaflete düşmez. Bir yetimin saçını okşayıp geçse yahut bir yetimi yedirse, giydirse, okutsa, evlendirse;
Zira böylesi bir kalp inceliğine, merhamete ve takvaya sahip olanların derdi “Allah içindir ve bilirler ki, “Kim iyi bir iş yaparsa kendi lehinedir. Kim de kötülük yaparsa kendi aleyhinedir… (1)“
diyen Karacaoğlan gibi zaman zaman biz de yakınıyoruz. İstiyoruz ki en az hal hatır soranlarımız kadar hatır bilenlerimiz de olsun.
Yardımına koştuğumuz komşumuz, teselli ettiğimiz dostumuz, büyütüp yetiştirdiğimiz evladımız, “Saçımı süpürge ettim, bir gün olsun kimseye el açtırmadım” dediğimiz eşimiz, gün gelip sırtını dönmesin, Sıkıntı vermesin, nankörlük etmesin diye belli belirsiz bir beklenti içine giriyoruz.
Karşılık göremediğimizde ise yaralanıyoruz, güvenimiz yıkılıyor, ettiğimiz iyiliğin kaybolduğunu zannediyoruz. Dengeyi bir türlü tutturamayan, eksikliği, zayıflığı olan varlıklar olduğumuzdan “içimiz acımasın, üzülmeyelim demek nefsimizin çalkantısını dindirmeye yetmiyor.
Ama en azından “Karşındaki iyilik bilmez biri de olsa sen iyilik yap. Zira böyle bir iyilik, yarıın mizanda mukabilinde teşekkür edilen iyilikten daha ağır basar” diyen Hz. Ali’nin (r.a) nasihatine teslim olup, niyetimizin gerçekten “Allah için” olup olmadığını kontrol edebiliriz.
Siz iyilik yapmaya devam edin” buyuran Hz Ali’nin (r.a) ferasetiyle, umut ve güvenimizi tazeleyebiliriz. Eğer nefsimizin şerrinden kurtulmak gibi bir çabanın içinde isek; Efendimizin (sav);
Gerek nezaket icabı gerekse iyilik gördüğümüz andaki hislerimizin etkisiyle “teşekkür ederim” yahut “Allah razı olsun” sözleri içimizden kopup, dilimizden dökülür. Bu, iyilik bilmemizin ilk tezahürüdür.
Kadirşinaslığımızın devamı ise bir hadis-i şerifte buyrulduğu üzere şöyledir:
Zira Allah Teala’nın nimetlerine karşı değer bilmemiz, kadirşinaslığımız iman, itaat ve ibadet etmemizdedir. Müslümanlar olarak Cenab-ı Mevla’yı ve nimetlerini inkar edenlerden olmasak bile “saymak isteyip sayamayacağımız (2)” nimetlerinin haklarını ne derece verebildiğimizi düşünüp, kendimizi sorgulamamız gerekmez mi?
Hemcinslerimizin muhtemel nankörlüğünü dert edindiğimiz kadar bu hususu dert edinebilsek nefsimizi de dizginleyebiliriz inşallah. Aynı şekilde Allah Teala’nın “Andolsun, Allah’ın Rasulünde sizin için; Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı uman, Allah’ı çok zikreden kimseler için güzel bir örnek vardır (3)” buyurarak işaret ettiği gibi;
Peygamber Efendimizin (s.a.v) ümmetine yaptığı iyiliğe de, sünnetlerine uymakla teşekkür etmiş oluruz.
Efendimizin (s.a.v) en güzel takipçileri olan Allah dostlarının, bizi ilahi huzur ve muhabbete sevk edecek, nefsimizin türlü hallerini hizaya getirecek ikazlarına riayet ettiğimizde ise, ahiretimize dair iyiliklerinin kıymetini bilenlerden oluruz. Öyleyse evvela biz, benliğimizden nankörlüğü silip, İyilik bilenlerden olalım.
Kaynak: Huriye Karnap / Semerkand Aylık Aile Dergisi / Ekim 2012 / bkz: 14-15
(1-Fussilet Süresi 46) (2-İbrahim Süresi 34) (3-Ahzab Süresi 21)