Kaderin Kader İle Tedavi Edilmesi
Emir gemisiyle denize açılan kulun görevi kader dalgalarıyla çarpışmak ve onların birine, bir diğeriyle karşı çıkmak, kaderi kaderle gidermektir. Yoksa helak olur. Bu hal, sabırlı ariflerin halidir.
Şeyh Abdülkadir Geylani’nin şu sözünde kastettiği de budur: İnsanlar kaza ve kadere dayandıklarında her şeyi bırakırlar, ama ben bırakmam. Bu konuda bana küçük bir pencere açıldı ve gördüm ki; Hak için, Hakk’ın kaderleri Hak ile ihtilaf edip çekişmekteler. Er kişi kader ile mücadele eden kişidir, yoksa kadere hemen teslim olan er kişi değildir!.
Bu dünyadaki hayatlarında kulların geçimlerini sürdürmeleri ancak bir kaderi başka bir kader ile gidermeleri ile mümkündür. Dünyada böyle ise, ahiret hakkında bu nasıl mümkün olmaz?
Allah Teala her ikisi de kendi takdiri olmasına rağmen, kötülüğün iyilikle giderilmesini emretmiştir. Açlık da O’nun bir takdiridir, fakat yine O’nun takdiri olan yemek yeme ile giderilir. Eğer kul yemek yemeye muktedir olduğu halde açlığı bir kader sanarak yemeyip ölürse, isyankar olarak ölmüş olur. Soğuk, sıcak, susuzluk da böyledir ve hepsi O’nun takdiridir.
Allah kaderin zıddı olan takdirle giderilmesini emreder. Bu kaderleri gideren kimse, giderilen şey ve giderme fiili, hepsi O’nun takdiridir.
Hz Peygamber (s.a.v) bu manayı ne güzel dile getirmiştir:
Ona şöyle sorarlar: Ey Allah’ın Resulü! Tedavi gördüğümüz ilaçlar, Kur’an ile okuyup üflememiz ve bazı şeylerden sakınca duymamız hakkında görüşünüz nedir? Bunlar Allah’ın takdirinden bir şeyi geri çevirebilir mi?
O şöyle cevap verdi: Evet onlar da Allah’ın takdiridir.
Kafir düşmanlar İslam ülkesine saldırdığında Allah’ın takdiri ile saldırmışlardır. Şimdi Müslümanların kadere teslim olmaları ve Allah’ın kaderini bir başka kaderle giderme yolu olan cihadı terk etmeleri onlara helal olur mu?
Aynı şekilde sana takdir edilen günahı bir kader sonucu işlemen de böyledir. Öyleyse bu, günahın sonuç ve gereğini samimi bir tövbe ile gider ki bu da kaderdendir.
Kaderin Kader İle Giderilmesi İki Çeşittir:
Birincisi: Meydana gelmeden sebepleri oluşmuş kaderin, mukabil diğer takdir sebepleri ile giderilmesidir. Bu sebepler ile giderildiğinde o kaderin meydana gelmesi önlenmiş olur. Düşmanı muharebe ile gidermek gibi. Sıcak, soğuk vb. şeyler de zıtlarıyla giderilir.
İkincisi: Meydana gelmiş ve bir süre devam etmiş kaderin, onu giderici ve yok edici bir diğer kader ile giderilmesidir. Hastalık kaderinin tedavi kaderi ile, günah kaderinin tövbe kaderi ile, kötülük işleme kaderinin de iyilik yapma kaderi ile giderilmesi bu tür giderme çeşitlerindendir.
Kadere dayanıpda hareketi ve çare aramayı terk etmek yoktur. Çünkü bu aczdir.
Allah Teala acziyeti kınamaktadır. Kul ancak mağlup olup çaresiz ve mecalsiz kaldığında, kadere teslim olmuş ve ölü yıkayıcısının elinde dilediği gibi evirip çevirdiği bir ölü durumuna gelmiş olur. Bu durumun ilim, hal ve müşahede bakımından kaderde yok olmaya (fena) faydası vardır.
Fakat gücü yerinde ve sebeplere tevessül imkanı varken kadere sığınmak doğru değildir.
Bu halde iken gereken fena şudur: Allah’ın hükmünden dolayı insanlardan, O’nun emrinden dolayı arzularından, Allah’ın iradesi ve sevgisinden dolayı kendi irade ve sevgisinden, O’nun güç, kuvvet ve yardımından dolayı kendi güç ve kuvvetinden fani olmaktır.
İşte:
Ancak sana ibadet eder ve ancak senden yardım isteriz ayetinin ilim ve hal açısından ortaya koyduğu gerçek budur.
Allah Müsteandır
Kaynak: İbn Kayyım El-Cevziyye / Medaricu’s Salikin / bkz: 185-187