Küllerinden Yeniden Doğmak & Yeniden Doğuş
Her doğuş bir dirilik, canlılık veya hayat bulmadır.
kalbi böyle bir ölüme sürükleyen manevi kir ve hastalıklardan kurtarıp aslına döndürmek üzere saflaştırmak, bir yeniden doğuş demektir.
Müslümana göre gerçek hayat yahut dirilik, zahiri sebeplerin ötesinde, kalbin “Hayy” tecellisine mazhar olmasıyla husule gelir. Devamlılığı, kalbin her dem yenilenen bu tecelliyi yansıtabilecek letafetine yani bir nevi saydamlığına bağlıdır.
Gerçi Allah Teala ile manevi bir irtibat merkezi olan kalp, aslı itibariyle latiftir. Akledebilmenin, hakikati görebilen manevi gözün, hakikati işitebilen manevi kulağın ve imanın mahallidir. Fakat sahibinin işlediği günahlarla kararıp katılaşabilir.
Tıpkı üzeri kirlenip paslanan bir aynanın kendisine akseden görüntüleri yansıtamaması gibi ilahi tecellilere mazhar olma vasfını kaybeder. Böyle kararmış, kirlenmiş, iş göremez hale gelip tamamen devreden çıkmış bir kalbin sahibi Cenab-ı Hakla irtibatını, dolayısıyla hüviyetini de kaybeder.
Kim olduğunu, kulluğunu, niçin yaratıaldığını, sorumluluklarını unutur. Fani olan dünya hayatına aldanır, ahireti hesaba katmaz, zevk ve keyif peşine düşer. Akledemediği hakikati görüp işitemediği için küfür ve inkar sapkınlığına batar.
Kur’an-ı Kerim böylelerini, beşer olarak canlılıklarını sürdürmelerine rağmen “ölü” diye niteliyor. Öyle ise kalbi böyle bir ölüme sürükleyen manevi kir ve hastalıklardan kurtarıp aslına döndürmek üzere saflaştırmak, bir yeniden doğuş demektir.
Böyle bir doğuş, hayatın fani varlığımızın canlılığından ibaret olmadığını görüp, beşeriyetimizden ademiyetimize, Rabbimizin katındaki mükerrem mevkimize doğuştur. Topraktan yaratılan bedenimize yeniden ruh üflenmesi gibidir.
Kaynak: Ahmet Nafiz Yaşar / Semerkand Dergisi / Nisan 2019 / bkz: 37-38