DOLAR
21,2460
EURO
22,9005
ALTIN
1.340,23
BIST
5.372,66
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Parçalı Bulutlu
23°C
İstanbul
23°C
Parçalı Bulutlu
Salı Az Bulutlu
23°C
Çarşamba Az Bulutlu
23°C
Perşembe Az Bulutlu
23°C
Cuma Az Bulutlu
24°C

Kur’an-ı Kerim’i Taklit Çalışmaları

Kur’an-ı Kerim’i Taklit Çalışmaları
24.02.2023 00:48
0

Kur’an-ı Kerim, Arab nesir edebiyatının ilk ve ebedi şaheseri olmakla kalmamıştır. Aynı zamanda Hazret-i Muhammed’in (s.a.v) nübüvvet ve risaletini teyid eden en büyük bir mucizedir.

Geçmiş peygamberlerin mucizeleri, ekseriya geçici ve hissi (el-mu’cizetü’l-hıssiyye), yani sadece o devirde yaşayanlar ve o anda hazır bulunanlar tarafından müşahede edilebilirdi.

Mesela;

Sihrin revaçta bulunduğu ve ünlü şairlerin yaşadıkları bir devirde Hazret-i Musa’ya mucize olarak sihirli bir asa verilmiş ve bununla şairler mağlup edilmiştir.

Tıbbın ve hazık tabiplerin yüksek derecelere ulaştıkları bir zamanda da Hz İsa, tıp sahasında büyük mucizeler göstermiştir. Hz Muhammed’in (s.a.v) mucizeleri ise, ekseriyetle sürekli ve akli (el-mu’cizetü’l-‘akliyye) idi.

Hz Muhammed (s.a.v) zamanında Arab dili üslubu ve hitabeti, en yüksek dereceye ulaşmış bulunuyor, adeta altın çağını yaşıyordu. Bunun timsalini meşhur yedi muallakada görüyoruz.

Filhakika o sıralarda zaman zaman tertip edilen edebi müsabakalaryapılırdı. işte Arab kavminin belagat ve fesahat sahasında en yüksek bir mertebeye ulaştığı bir devirde gereken en büyük mucize, hiç şüphe yok ki belagat ve fesahatin en büyük timsali olan ve hiç kimse tarafından taklit edilemeyen Kur’an-ı Kerîm‘in vahyedilmesi olmuştur.

Kur’an-ı Kerim’in i’cazını, ona benzer veya ona yakın başka bir eserin meydana getirilememesinde, bu hususta insanların aciz olmalarında görüyoruz.

“De ki: Bu Kur’an’ın bir benzerini (meydana) getirmek için ins ve cin bir araya gelseler ve hatta birbirlerine yardımcı olsalar bile, onun gibisini [meydana] getiremezler (1)

Kur’an-ı Kerim’de, yukarıdaki ayetiyle, kendisine benzer bir eserin meydana getirilemeyeceği buyurulduktan sonra, aksini iddia edenlere ve böyle bir eser meydana getirmek isteyenlere de şu gibi davetler yapılmıştır:

“(Senin için, Kur’an’ı) O uydurdu diyorlar (değil mi?) ; (onlara) de ki: Siz, sözünüzde samimi iseniz, Allah’tan başka kimi (yardıma) çağırırsanız çağırın da, onun gibi on süre uydurup meydana getirin (2)

Eğer kulumuza (Muhammed’e) indirdiğimizden (Kur’an’dan) şüphe ediyorsanız ve doğru sözlü iseniz, Allah’tan başka yardımcılarınızı (yardıma) çağırın ve onun sürelerine benzeyen bir süre (meydana) getirin. (Bunu) yapamazsanız -ki (elbette) yapamayacaksınız- kafirler için hazırlanmış bulunan ve yakıtı insanlar ile taşlar olan ateşten korkun (3)

Filhakika bu davetler karşısında muarızlar, tabiatıyla, acizliklerini göstermekten başka bir şey yapamamışlardır. Vakıa bu sahada bazı cüretkarların ortaya atıldıkları görülmüştür. Güya Kur’an-ı Kerim’e bir nazire olmak üzere sözüm ona birkaç cümle ortaya atanlardan biri, yalancı (sahte) peygamber Museylime olmuştur.

145. H. tarihinde ölen İbnu’l-Mukaffa da, rivayete göre, Kur’an-ı Kerim’in bir taklidini yapmaya niyetlenmiş, fakat bir müddet sonra Hud Süresinde “Ey arz suyunu çek ey sema (yağmurunu) tut (4)” ayetinin bir çocuk tarafından okunduğunu işitince, bu işten vazgeçmiştir.

Hatta bu ayet-i kerime, ruhunda öyle büyük bir tesir yapmıştı ki, o ana kadar hazırladığı bütün taklitleri imha etmiş ve Kur’an-ı Kerim’in hiçbir zaman taklit edilemeyecek bir Allah Kelamı olduğuna inanmıştır.

Hz Ebubekir devrinde, Zeyd İbn-i Sabit tarafından cem edilen Mushaf-ı Şerif esas tutularak Hazret-i Osman’ın emri üzerine ve kendisinin tayin ettiği bir komisyon tarafından çoğaltılan Mushaf-ı Şerif (el-Mushafu’l İmam), Şiiler de dahil olmak üzere bütün müslümanlar tarafından kabul edilmiş bulunmaktadır.

Hindistan’ın Bankipore şehrindeki genel Şark kütüphanesinde cümle veya bütün “süreleri” ihtiva eden apokrif (uydurma) bir mushaf, yazma halinde, mevcuttur. Bu nüshada Kur’an-ı Kerim metninin muhtelif yerlerine bazı ilâveler yapıldığı gibi, tasni edilmiş iki ayrı süre de bulunmaktadır. Bunlardan birincisi “Suretu’n-Nureyn” yani iki nur süresidir (ki, iki nurdan Hz Peygamber (s.a.v) ile Hz Ali kastedilmektedir).

Kırkbir “ayet’ten (hamd ve Amini ihtiva eden bir ayet daha sona eklenmiştir) mürekkep bu apokrif parçanın ilk defa 1842 tarihinde, Fransız müsteşriki Garcin de Tassy tarafından, Fransızca tercemesi neşredilmiştir. Ondan bir sene sonra (1843), Kazan Üniversitesi profesörlerinden mutanassır Mirza (Alexandre) Kazem Bek’in aynı mecmuada buna dair bir tenkid ve tahlil yazısı çıkmıştır

İkinci apokrif “süre” ise, yedi ayetten ibaret “Suretu’l-Velaye”dir ki, Hz Ali ile imamlara gösterilmesi lazım gelen hürmet ve itaatten bahseder. Yazma halinde mevcut bu nüshanın ihtiva ettiği apokrif parçalar İran’­ da misyonerlik yapmış bulunan W. St. Clair Tisdall tarafından 1913 yılında ingilizceye terceme edilmiştir.

Bütün bu apokrif (süre ve ayetlerin, Mirza Kazem Bek’in belirttiği gibi, Şiiler tarafından nazar-ı itibara alınması şöyle dursun, meşhur polemik kitaplarında bile kendilerinden hiç bahsedilmemektedir.

Diğer taraftan, tanınmış Mısır alimlerinden merhum profesör Dr. DrazInitiation au Koran” adlı çok değerli eserinde dediği gibi, bu apokrif cümleleri bir defa okumakla, Kur’an-ı Kerim’in esas parlak ve ahenkli stili ile bunların ne kadar büyük bir tezat teşkil ettiği, kolayca anlaşılabilir.

Nihayet bu apokrif “Suretu’n-Nureyn” üzerinde incelemeler yapmış bulunan Kazem Bek ile T. Nöldeke, bütün çırpınmalarına rağmen, onun uydurma olduğunu teslim etmek mecburiyetinde kalmışlardır.

Bu uydurma süre ve ayetlerin kimin tarafından tasni edildiği ve bu tasniin tarihi belli değildir. Şu var ki, bu çirkin tasni’den, Kur’an-ı Kerim’e tam imanları olup, ona kuvvetle bağlı olan Şia kardeşlerimizi de tebrik etmek, zan altında bulundurmamak, icabeden bir vazifemizdir. Uyduran kim olursa olsun, muhakkak ki o, koyu bir İslam düşmanıdır.

Kaynak: Prof. M. Tayyib Okiç / Diyanet İlmi Dergisi / Ocak 1971 / bkz: 7-10

(1-İsra Süresi 88) (2-Hud Süresi 13) (3-Bakara Süresi 23-24) (4-Hud Süresi 44)

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.