Kur’an Okurken Ruhun Riayet Edeceği Hususlar
Kur’an okumak, Kur’an okurken tefekkür etmek ve düşünmek
1-) Kelamın büyüklüğünü ve yüceliğini kavramak, Allah Teala’nın kelamını yaratıklarının zihinlerine ulaştırması konusunda mahlukatına gösterdiği iyilik ve lütfunu idrak etmektir.
2-) Kelamın (yani Kur’an’ın) sahibini ruhen büyütmektir. Kur’an okumaya başlayan kimsenin önceden kalbine Kur’an’ın sahibinin büyüklüğünü yerleştirmesi, okuduğu şeyin insan kelamı olmadığının şuuruna ermesi gerekir. Kur’an sahibinin yüceliği ise, onun sıfatları, celal ve fiilleri hususunda düşünülmedikçe kalbe yerleşmez.
Kur’an okuyanın sinesinde arş, kürsi, gökler, yerler ve bunlar arasında bulunan cinler, insanlar, canlı ve cansız bütün yaratıklar hazır olup yerleştiklerinde, okuyucu bütün bunların yaratıcılarının, hakimlerinin, rızık verenlerinin bir olduğunu, hepsinin onun kudret elinde bulunduklarını, onun faziletiyle rahmeti, azabıyla kahrı arasında dönüp dolaştıklarını, eğer nimet verirse fazlından, azad ederse adaletinin gereği olarak azad ettiğini bilip idrak ettiği ve bunlara benzer hususlarda düşündüğü vakit Kur’an sahibinin yüceliği zihninde yerleşmiş olmakla bunun akabinde Kur’an’ın yüceliği de yerleşecektir.
3-) Okuma esnasında kalp huzurunu sağlamak, vesveselere aldırış etmemek, kendisini yalnız okumaya vermek, düşünceyi başka alanlardan çekip okumaya teksif etmektir.
Kimi eski büyükler tam kalplerini veremeden okudukları bir süreyi yeniden ikinci bir defa daha okurlardı. Bu üçüncü sıfat bundan önce anlatılan ta’zim sıfatından meydana gelir. Çünkü okuduğu kelamı kalbinde büyüten, onunla coşan, ünsiyet peydahlayan kimse elbette okuduğundan gaflete düşmez.
Eğer okuyucu ehil ise, gönlün Kur’an’da candan dostluk kuracağı çok şeyler vardır. Durum böyle olunca, daha nasıl olur da fikir Kur’an’dan başka alanlarda ünsiyet edeceği şeyler araştırır?
4-) edebbür, kalp huzurunun da ötesinde üstün bir duygudur Zira insan Kur’an okurken bazen başka bir şey düşünmeyebilir. ama böyle anlarda Kur’an’ı tedebbür etmeden yalnız okuduğunu dinlemekle yetinir.
Kur’an okumanın amacı, üzerinde inceden inceye düşünmektir. Bunun için Kur’an’ı tane tane (tertil ile) okumak sünnettir. Çünkü zahirde tane tane okuyuş ruhen iyice düşünebilme imkanı sağlamak içindir.
Hz. Ali (r.a) şöyle demiştir; Fıkıh bilgisinden yoksun olarak yapılan ibadette ve derin düşünce bulunmayan okuyuşta hayır yoktur
Eğer ancak bir ayeti birkaç defa tekrar etmek suretiyle gerçekleşiyorsa; okuyucu da namazda imamın arkasında değilse ayetleri tekrarlasın. Resul-i Ekrem’in (s.a.v) bir gece yalnız bir ayeti tekrar suretiyle sabahladığı rivayet olunmuştur
5-) Kur’an’ı anlamaktır. Kur’an’ı anlamaktan maksat, okunan her ayetten bu ayete uygun manaları kavramaya çalışmaktır. Çünkü Kur’an Allah’ın sıfatlarını, fiillerini, peygamberlerin durumlarını, yalancıların başlarına gelmiş ve gelecekleri, onların nasıl helak edildiklerini, Allah’ın emirlerini ve yasaklarını, cennet ve cehennemi anlatır, bu konuları ihtiva eder
Allah’ın sıfatları mevzusuna gelince. Onlar şu ayetlerde olduğu gibidir:
- Onun (benzeri olmak şöyle dursun) benzeri gibisi (dahi) yoktur (Şura Süresi 11)
- (O) mülk ü melekütün yegane sahibidir. Noksanı mucib her şeyden pak ve münezzehtir. Selam ve selametin ta kendisidir. Emn-ü eman verendir. Her şeye nigehbandır. Galib-i mutlakdır. Halkın halini kemal-i salaha götürendir. Büyüklükte eşi olmayandır (Haşr Süresi 23)
Okuyucu, isimlerin sırları kendisine çözülmesi için bu isimlerin ve sıfatların manaları üzerinde düşünmelidir.
Allah Talanın filllerine gelince. Göklerin, yerin ve başka varlıkların yaratılışlarını anlatan ayetlerdir. Okuyucu bu fiillerden Allah’ın yüce sıfatlarını anlamaya çalışsın. Zira yapılan yapana delalet eder. Sanatın değeri sanatkarın büyüklüğünü gösterir.
Binaenaleyh hayranlık, işteki sanata değil, sanatı icra eden sanatkara duyulmalıdır, sanatkar görülmelidir. Öyle ya, hakkı bilen, her şeyde hakkın varlığını müşahede eder. Bunun için okuyucu Allah’ın şu ayetlerini:
- O halde (rahimlere) dökmekte olduğunuz (o) meni nedir? Bana haber verin. Şimdi bana ekmekte olduğunuz (tohum) u haber verin… Şimdi içmekte olduğunuz suyu söyleyin bana… Şimdi bana (yeşil bir ağaçtan) çakmakta olduğunuz ateşi söyleyin (Vakıa Süresi 58, 63, 68, 71)
Okuduğu zaman düşüncesini yalnız suya, ateşe, tarlaya ve meniye hasretmemeli, bilakis mesela meni üzerinde düşünmek istediğinde şöyle düşünmelidir:
Meni parçaları, (hücreleri) birbirine benzeyen bir nuttedir. Sonra bu nutfenin ete, kemiğe, damarlara ve sinirlere bölünüşü keyfiyeti üzerinde düşünmeli, daha sonra bunların baş, el, ayak, ciğer, kalp gibi ve çeşitli şekillerde uzuv olarak teşekküllerini düşünmeli, daha da sonra bu organlarda meydana gelen,
Öfke, şehvet, kibir, cehalet, tekzib, mücadele gibi yerilen sıfatlara nazar etmelidir. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurulmuştur:
İnsan kendisini bir nutfeden yarattığımızı gör (ür gibi bil) medi mi ki şimdi o açıktan açığa müfrit bir muhasım (kesilmekte) dir? (Yasin Süresi 77)
Düşünenleri hayrette bırakan bu inceliklere ibretle bakmalı; ki, bunlardan daha fazla şaşkınlık veren inceliklere doğru ilerleyip yükselebilsin. İşte bu en garip şey, bu acaib oluşları meydana getiren sanattır. Durmadan san’ata bakan kimse elbette sanatkarı görecektir.
Peygamberler ile ilgili durumlara gelince.. Kur’an ayetlerinden onların yalanlandıklarını, dövüldüklerini, bazılarının da öldürüldüklerini dinleyip sonra da kendilerine yardım edildiklerini öğrenince Allah’ın kudretini, hakka yardım etmesi için Allah’ın muradının ne olduğunu anlar.
Ad, Semud toplumları gibi inkarcılara ve bunlarla alakalı durumlaragelince; Okuyucu okuduklarından, Allah’ın kahrından ve intikamından endişe duymasının gereğini anlamalı, bunlardan kendi nefsine bir ibret payı çıkarmalıdır.
6-) Kur’an’ın inceliklerini anlamaya engel olan sebeplerden uzak durmaktır.
İnsanların birçoğu bazı sebeblerden ve şeytanın kalplerine astığı perdelerden dolayı Kur’an’ın inceliklerini anlamaktan men olunmuşlardır. Kur’an sırlarının garipliklerini anlama yolları onlara tıkanmıştır.
Kur’an’ın inceliklerini anlamaya engel perdelerden biri de, mahreçlerinden harfleri gerçekleştirmeye bütün himmeti sarfetmektir. İşte bu, okuyuculara tebellaş olmuş bir şeytanın, Allah’ın kelamının manalarını anlamalarına engel olmak için, tam mahrecinden çıkaramadıkları düşüncesiyle durmadan kendilerini harfleri tekrar etmeye sevk etmesidir.
Böylece bütün himmetini harfleri çıkarmaya harcamış kimselere derin manalar nereden münkeşif olacak? Şeytanın en buyuk maskarası bu gibi aldatmalara kapılan kimselerdir
7-) Tahsisdir.
Tahsisin anlamı; Kur’an’da ki hitapları, duyduğu her emir ve yasağın muhatabının kendisi olduğunu anlaması, Cennet ve Cehennemle vaad edilen veya korkutulanın kendisi bulunduğunu idrak etmesidir
Geçmiş toplumların ve peygamberlerin hayatlarıyla ilgili kıssaları dinlediğinde, bunların anlatılmasındaki gayenin hikaye etmek olmadığını, bil’akis bu anlatılanların bir bölümünden ihtiyaç duyduğu ibreti almasının amaç edinildiğini bilmesi gerekir. Kur’an’da anlatılan her bir kıssanın bildirilmesi, peygamber ve ümmeti hakkında faydalı olması içindir. Onun için Allah Teala Hazretleri şöyle buyurur;
Peygamberlerin haberlerinden onunla kalbini (tatmin ve) tesbit edeceğimiz her çeşidini sana kıssa olarak anlatıyoruz. Bunda (bu süre ile) de sana hak ve mü’minlere bir öğüt ve bir muhtira gelmiştir (Hud Süresi 120)
Peygamberlerin durumlarından, onların Allah’ın yardımını bekleyerek ezalara katlanıp din uğrunda sebat etmeleri hususunda peygamberine anlattığı olaylarla peygamberini teselli buyurduğunu kulun takdir etmesi gerekir. Bunu nasıl takdir etmez ki,
Kur’an yalnız peygamberlere indirilmemiştir, o bütün varlıklara şifa, rehber, rahmet ve nurdur. Bundan ötürü, Allah Teala herkese, kitab nimetine karşı teşekkürde bulunmalarını emrederek şöyle buyurmuştur;
Allah’ın üzerinizdeki nimetini ve size öğüt vermek için indirdiği kitabı (Kur’an’ı) ve (ondaki) hikmeti düşünün… (Bakara Süresi 231)
Allah Teala bu hitabıyla bütün insanları hedef aldığı gibi şu ayetiyle de:
“… Şu Kur’an bana – sizi de. (sizden sonra) erişen (ler) i de inzar etmekliğim için vahyolundu (En’am Süresi 19)
Muhammed el-Kurezi şöyle demiştir; Kur’an’ın kendisine ulaştığı kimse, sanki Allah onunla konuşmuş gibidir.
Eğer kişi bu duygulara muktedir olursa, o yalnız Kuran’ı okumakla yetinmez. Bilakis, düşünüp gereğiyle hareket etmesi için efendisinin yazdığı mektubu dikkatle okuyan bir kölenin okuyuşu gibi Kur’an’ı dikkatle okur.
Bu sebeple alimlerden biri şöyle der; Bu Kur’an, Aziz ve Celil olan Rabbimizin emirleriyle dolu olan ve onun tarafından bize gelen mesajlardır. Bu emirleri namazlarda düşünür, taat yollarında tatbik ederiz..
😎 Teessür yani duygulanmaktır. Bunun manası;
Değişik ayetlere göre okuyucunun gönlünün çeşitli hislerle duygulanmasıdır. Her ayetin ifade ettiği mana anlaşıldıkça okuyucuda hüzün, korku, umut gibi kalbin büründüğü coşkular meydana gelir.
Okuyucunun marifeti tamamlandıgı vakit kalbini ekseriya haşyet duygusu istila eder. Zira şartlı rahmet Kur’an ayetlerinde pek çoktur. Allah Tealanın, mağfiret ve rahmetini, arif kişilerin bile yerine getirmekten aciz kaldıkları birtakım şartlara bağlı kıldığını görmez misin? Nitekim Kur’an’da şöyle buyrulmuştur;
Şüphesiz ki ben tevbe ve iman edenleri, iyi iyi amel (ve hareket) de bulunanları, sonra da doğru yolda (ölünceye kadar) sebat edenleri elbette çok yarlığayıcıyım (Taha Süresi 82)
Önce Allah’ın çok yarlığayıcı olduğu muştusu verilmiş, sonra da bu mağfiretin dört şarta bağlı olduğu ifade buyrulmuştur. Yine;
Andolsun asra ki, muhakkak insan kat’i bir ziyandadır. Ancak iman edenlerle güzel güzel amel (ve hareket) lerde bulunanlar, bir de birbirine hakkı tavsiye, sabrı tavsiye edenler böyle değil (onlar ziyandan müstesnadırlar (Asr Süresi) süresinde helaktan kurtulmanın dört şarta bağlı olduğu beyan edilmiştir.
Bir başka ayette de, bütün fertleri içerisine alan öz bir ifadeyle şöyle buyrulur: Şübhesiz Allah’ın rahmeti ihsan edenlere yakındır (A’raf Süresi 56)
Zira ihsan bütün iyiliklere şümülü olan bir kelimedir. İşte böylece Kur’ân’ı başından sonuna kadar sahife sahife tedkik eden, rahmetin şarta bağlı olduğunu görür. Bu gerçeği kavrayan kimseye yaraşan, sürekli haşyet içinde ve hüzünlü olmaktır.
Eğer haşyet duymazsa, onun Kur’an okuyuşundaki nasibi; dilini hareket ettirerek -aşağıdaki ayetlere olduğu gibi- açıkça kendi kendine lanet etmesidir:
- İyi biliniz ki, Allah’ın laneti zalimler üzerinedir (Hud Süresi 18)
- Yapmayacağınızı söylemeniz, en şiddetli bir bugz (u da’vet etmiş olmak) bakımından Allah indinde büyüdü (Saf Süresi 3)
- Bizim zikrimize arka çeviren, dünya hayatından başkasını arzu etmeyen kimselerden yüz çevir (Necm Süresi 29)
- Kim (Allah’ın yasak ettiği şeylerden) tevbe etmezse, onlar zalimlerin ta kendileridir (Hucurat Süresi 11)
Ve daha başka ayetler…
Kur’ân kendisiyle amel edilmek için gönderilmiştir. Yalnızca (kuru kuru) okumanın faydası azdır. Gerçek okuyuş, aklın ve gönlün işbirliği yaptıkları okuyuştur. Öyle ise dilin görevi tane tane okumak suretiyle harfleri düzgün çıkarması, aklın vazifesi ayetlerin manalarını yorumlaması, kalbin görevi de yasaklar ve buyruklar karşısında öğüt alıp duygulanmasıdır.
Netice şudur: Dil tane tane okur; akıl yorum yapar, kalp de öğüt alır.
Kaynak: İmam-ı Gazali / İmam-ı Gazali’den Müminlere Vaazlar / bkz: 152-159