Elbette her zaman ve mekanda ezanın birinci özelliği ve temel fonksiyonu, namaz vaktinin girdiğini ilandır; Müslümanları Hakk’ın huzurunda bir olmaya, birlikte olmaya, namazda saf tutmaya davettir.
Ancak, gerek Hz. Peygamber (s.av.)’in hadislerinde ve gerekse zaman içinde etrafında oluşan anlam dünyasından anlaşılmaktadır ki ezan, bu özelliğinin çok ötesinde manalar ve mesajlar taşımaktadır.
Böylece ezanın manası ve insanlığa sunduğu mesaj, onun ortaya çıkış sebebinin çok üstünde ve ötesinde bir hüviyet kazanmıştır. Buna göre, ezanda üç unsur bulunmaktadır.
Bu haliyle ezan, bir tebliğ ve davet vazifesini de ifa etmektedir.
Bu sebeple ilahi hikmet, taşıdığı derin anlamı ve öneminden dolayı ezanın, dinin şeairinden biri haline gelmesini; okunmasıyla dini hatırlatan bir özellik içermesini ve okunduğu yerde Müslüman varlığının işaretlerinden birisi olmasını da gerektirmiştir.
Her inanç biçiminde olduğu gibi İslamiyet’in ve inananlarının da kendilerine has işaretleri ve sembolleri vardır. Dini bir kavram olarak bunlara “şeair” denilir ve kısaca İslam’ın korunmasını gerekli kıldığı ve kendisini diğer dinlerden ayıran hususlar, alametler, işaretler ve semboller manasına gelir.
▬ Yüce Allah, bu şiarların korunmasının imanın bir gereği olduğunu ifade eder: “Kim Allah’ın nişanelerini yüceltirse, şüphesiz bu kalplerin takvasındandır (1)”
İşte ezan, Hz. Ebu Bekir’in de ifade ettiği gibi;
Bir coğrafyanın veya yörenin en önemli Müslümanlık simgesidir. Oradaki Müslüman varlığının en önemli göstergesidir. Bu bakımdan ezanın sözleri ve dili, bir coğrafyadan diğerine ya da bir toplumdan ötekine farklılık göstermez.
Nitekim rahmet Peygamberi (s.a.v), gazaya çıkan İslam askerlerini, bir yere baskın yapmadan önce gece ise sabahı beklemelerini ve ezanı gözetmelerini salik verir; ezan okunduğunu duyduklarında oraya asla saldırmamalarını buyururdu
Bir Nebevi buyruk da şöyledir: “Savaş için gittiğiniz bölgede bir mescit görürseniz ve ezan sesi işitirseniz, o bölge halkından kimseyi öldürmeyin”
Hz. Peygamber (s.a.v)’in Mekke’yi fethettiğinde yaptığı ilk işlerden birisi, Bilal-i Habeşi’yi onun damına çıkartarak ezan okutmak olmuştu.
Artık bundan sonra, her Müslüman ordu bir yeri fethettiğinde, o beldenin İslam hakimiyetinde olduğu, küfrün ve zulmün egemenliğinden kurtulduğu anlamına gelmek üzere orada yapılan ilk işlerden birisi, ezan okumak olmuştur.
Fetih ve zaferler, nurdan bir ses bayrağı gibi dalgalanması ve ufukta ezanın yankılanmasıyla tamamlanmış oluyordu. Bu yönüyle ezan, memleketlerin ve beldelerin şehadeti ve Müslüman hakimiyetinin tescili gibidir.
Ezanın dili evrenseldir. Hangi millet ve ırktan olursa olsun, hangi coğrafya ya da ülkeden olursa olsun, ezanı duyan her Müslüman, duyduğu an onu anlar ve mesajını alır.
Bu sebeple Ezan-ı Muhammedi, Medine’de okunduğu ilk şekliyle bütün asırlara ve mekanlara çarpa çarpa gelmiş ve bütün Müslüman toplumlar tarafından o asli haliyle okunmaya devam etmektedir.
Ezanın, Müslümanın hayatının bütününü kuşatıcı ve planlayıcı bir yönü de bulunmaktadır. O kutsi ses ile başlar hayatı; her sabah onunla uyanır, gün boyu bir deniz feneri gibi doğruyu ve hakkı haykıran ve gecenin karanlığını nurani bir aydınlığa kavuşturan ezanla hemhal olur.
Ezan bu haliyle bizi eğitir. Öyle ki çocuklarımız, ilk defa “Allah” demeyi ezan sesiyle öğrenirler. Din ile, Allah ile, peygamber ile ve cami ile ilk bağlarını ezan ile kurarlar.
Ezan, aynı zamanda canlı bir tebliğcidir. Hattı zatında bir tebliğdir. Ezandaki şehadetler, İslam’ın üzerinde durduğu iman hakikatini en veciz şekilde ilan eder.
Eşhedü en la ilahe illallah’taki tevhit hakikatini öğretmek ve tebliğ etmek, ilk insan ve ilk peygamber Hz. Adem’den beridir insanlığın çağrıldığı temel hakikat, ezanda defalarca ve en veciz şekilde bütün kainata ilan ve davet olunur.
Şahadet kelimesinin ikinci hakikatini oluşturan “Eşhedü enne Muhammeden Rasulullah” ibaresi ise, kurutuluşa ermek ve cenneti elde etmek için muhakkak Hz. Muhammed (s.a.v)’e iman etmenin ve onun risaletini kabul etmenin gerekliliğini ilan etmektedir.
Hasılı ezanlar, kelime-i şehadetin bir bütün olduğunu; kurtuluşa ermek için yarısına değil, tamamına inanmak gerektiğini tebliğ eder insanlığa. Allah Teala bu hususu bütün mükelleflere özellikle açıklamasını son Peygamber’inden şu ayetle İstemektedir:
▬ “De ki, siz gerçekten Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve suçlarınızı bağışlasın (2)“
Ve yine buyuruyor ki:
▬ “De ki, Allah’a ve Peygamber’e itaat edin! Eğer aksine giderlerse, şüphe yok ki Allah kafirleri sevmez (3)“
Ezan bu özelliğiyle daima canlı ve dinamik bir iman manifestosudur; en pratik, sürekli ve ısrarlı bir tebliğdir.
Bu bağlamda ezanın dikkat çekici bir yönüne daha işaret etmek gerekir:
Ezanın her şeyinde insan vardır. Bu vasfı onu canlı ve dinamik bir tebliğci haline getirir. Ezanın bu tebliğ edici özelliği, onun insana hitap edici boyutu ve davetkar hissiyatı, gönülleri fetheder. Müslümanlığı seçen insanların büyük bölümünün ezandan etkilenmesi dikkat çekicidir.
Mühtedilere sorulduğunda hemen hepsinin bir ezandan etkilenme hikayeleri vardır. Kutsal çağrının okunduğu anda, duyulduğu alandaki şeytanları uzaklaştıran manevi bir etki yaptığını Hz. Resul (s.a.v) haber veriyor.
Bu şekilde adeta manevi çevre temizliği yapılmış olan bir atmosferde dinlenen ezanın mesajı kalplere işliyor. Onu işiten yürekte, fıtrattan gelen kıvılcımı parlatan bir etki oluşturuyor bu ilahi nefes.
Kutlu Nebi (s.a.v) bir hadislerinde: “Her doğan İslam fıtratı üzerine doğar” buyuruyor. İşte içinde bu fıtrat kırıntısını taşıyan herkese ya da iman nimetini arayan herkese, ezanın mutlaka ulaştıracağı bir mesajı vardır.
Zira arayış içinde olanlara “yolu” öğretecek ve sığınacakları, kabul görecekleri huzurlu limanları gösterecek bir işaret gibidir o.
Öte yandan ezan, mimari, edebiyat ve musiki gibi kültürel değerlerimize de önemli katkılar sunmaktadır. Mesela medeniyetimizin damgası durumundaki cami mimarisinin en önemli unsurlarından birisi olan minare figürü ve estetiği, varoluşunu ezanın yüksek bir yerden ve gür bir sesle okunması sünnetine borçludur.
Yine ezanın söz ve anlamındaki derinlik ve taşıdığı tarihi değerler, nice yazarlara duyuş; nice şairlere ilham kaynağı olmuştur.
Sonuç olarak, işte bütün bu özellikleriyle ezan, din, tarih, ahlak ve imandır. Ümmet-i Muhammed için bir şiar ve şuurdur. Ortak bir dildir. Bir kimlik bilincidir. Bir davettir o; huzura, şuura, kurtuluş feneridir ezan, yolunu yitirenlere. Ve nurlu umuttur ezan, vakti gözetenlere ya da sabahı bekleyenlere
Kaynak: Yrd. Doç Dr: Ömer Özpınar (Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fak) / Diyanet Aylık Dergisi Eki / Ekim 2009 / bkz: 9-12
(1-Hac Süresi 32) (2-Al-i İmran Süresi 31) (3-Al-i İmran Süresi 32)