Dost… Halimizden anlayan… Derunumuzdakileri, lisanımızda kalıba girmeden önce en saf halleriyle keşfeden… Bizi, biz yapan bir parçamızdır ya da bizi biz yapan her ne varsa ona vakıf olan, paylaşandır dost.
Soğuk ve karlı bir gecenin sabahında gönül rahatlığıyla uyandırabildiğimiz, sorular ve sorunlar içinde tükenmiş gönlümüze sükunet verendir. Bizi yeni baştan ihya eden, yarının ufuk çizgisine gözümüzü çevirmemizi sağlayan her şeyi samimiyet dolu bir tebessümle paylaşandır dost.
Olur… Varlığıyla hikayemize anlam katan, varlığımızla hikayesine anlam kattığımız; hal veya lisan diliyle hasbihal ederken his ve anlam dünyamızın çoğaldığını, coştuğunu hissettiğimiz; bize bir vahidin iki parçasından biri olma bahtiyarlığını yaşatandır hakiki dost, doğru insan…
Hakiki dost eşsiz bir hediyedir. Kerim Rabbimizin ihsan ettiği gönül neşesi, fikrimizi ve zikrimizi geliştirendir. Yanlış kişiyle dostluk ise dalalettir, eziyettir. Bu yüzden seçimi hüsnüniyet bir kalple ama dikkatli bir bakışla gerçekleştirmek gerekir.
Seçimlerimiz bizi eşsiz bir hediyeye ulaştırabileceği gibi gönlümüze keder, varlığımıza yük olabilecek bir eziyete de götürebilir zira. Ulaşılacak bu iki menzil arasındaki farkı Allah’ın Resulü çok güzel tasvir buyurmuştur bizlere:
Misk taşıyan ya onu sana ikram eder yahut sen ondan (miski) satın alırsın ya da ondan güzel bir koku duyarsın. Körük üfüren kimse ise ya elbiseni yakar ya da ondan kötü bir koku duyarsın
Bir seçim… İnsana hediye olabildiği gibi eziyet de olabilecek bir seçim… Bir zamanlar yiğit bir adamın başından geçenler tam da bunu anlatmaktadır. Hikaye bu ya;
Ejderhanın biri, bir ayıyı yakalamış parçalamaya çalışıyormuş. Oradan geçen yiğit bir adam ejderhanın pençesinden ayıyı kurtarmış. Bu yiğit adamın keremine hayran kalan ayı, onun peşine takılmış, sadık bir dost gibi olmuş.
Bu durumu gören bir arkadaşı, ona hayretle “Bu ayıyla ne işin var?” diye sormuş. Yiğit adam olanları anlatmış. Arkadaşı, “Sakın ayıya güvenme! Yanlış seçim yapma! Ahmağın dostluğu düşmanlıktan beterdir” diyerek onu uyarmış. Ama nafile…
Yiğit adam, arkadaşının bunu hasedinden söylediğini düşünerek “Sen ayıya ne bakıyorsun, onun sevgisini görsene” demiş. Arkadaşı, “Ahmakların sevgisi aldatıcı bir sevgidir. Gel beraber bu ayıyı yanından uzaklaştıralım. Sana zarar verecek diye korkuyorum” demiş, ama arkadaşını ikna edememiş.
Peşinden gelmesi için ısrar eden arkadaşına “Var git işinin başına. Beni bırak. Zaten uykum geldi” demiş. Adam;
Ne olur dosta uy da akıllı birisinin himayesinde, gönül sahibi bir dostun civarında uyu diyerek onu bir kez daha ikaz etmiş. Ama yiğit adam, arkadaşının ısrarından rahatsız olup ondan yüz çevirmiş.
Bu galiba bir katil, bana kastetmeye geldi yahut bir şey umuyor, dilenci ve külhani adamın biri yahut da beni bu ayıyla korkutma hususunda evvelce dostlarıyla bahse girmiş olmalı… diye düşünmüş.
Hiçbir sözünün yiğide tesir etmeyeceğini anlayan adam, onun yanından uzaklaşmış. Yiğit adam bir ara uykuya dalmış. Bu sırada yüzüne bir sinek konmuş. Ayı sineği kovmuş. Sinek ilk önce kaçmış ama tekrar adamın yüzüne konmuş. Ayı, adamın yüzünden sineği kovaladıkça sinek biraz uçup tekrar adamın yüzüne konuyormuş.
Sonunda bu duruma dayanamayan ayı kocaman bir taş alıp sineği ezmek için adamın suratına fırlatmış.
Sevmek, Ademoğlunun özüne nakşedilmiş en güzel hasletlerden biri… Ve sevilmek insanın kurak bir toprakta dahi açabilmesine imkan veren can suyu… Ama sevginin kime hasredildiği ve sevilme eyleminin kaynağının kim olduğu, onun sevgisinin bizdeki etkisi, sevmek ve sevilmek kadar önemli değil mi?
Tıpkı dost sevgisinde olduğu gibi… Bu noktada durup bir düşünmek gerekmez mi?
Kelamıyla, haliyle ve edasıyla bize misk taşıyan mı yoksa bizdeki etkisi korları körükleyerek eziyetten öteye gitmeyen mi hakiki dost olabilir gönlümüze? Varlığımızın anlamına varlığıyla daha da anlam katan kadim dostların hayatımızda baki olmaları için seçimlerimizi iyi yapmak lazım vesselam…
Kaynak: Canan Cehri Akyol (Diyanet İşleri Uzman Yardımcısı) / Diyanet Aylık Dergisi / Mart 2018 / bkz: 52-53