Namaz dinin direğidir. Her kim ki namazı devam üzere, doğru ve tamam olarak eda ederse, dinini kurmuş, İslam binasını ayakta durdurmuş olur. Namaz kılmayanlar (Allah korusun) dinlerini ve İslam binasını yıkmış olurlar. Peygamber Efendimiz (s.a.v): ‘Dininizin başı namazdır. Başsız insan olmadığı gibi, namazsız din de olmaz’ buyurdu.
İmam Rabbani (r.a) Mevlana Abdülhay’ya yazdığı birinci cilt 304. mektupta buyuruyor ki: Bilmiş olunuz ki;
Namaz da ilk tekbir; Allah Tealanın namaz kılanların namazına ve kullarının ibadetine muhtaç olmadığına işarettir. Namaz içindeki tekbirler ise, Allah Tealaya karşı yakışır bir ibadet yapmaya liyakat ve gücümüz olmadığına rumuz ve işarettir. Rüku tesbihinde tekbirin manası düşünüldüğü için, rükudan sonra tekbir almak emir buyurulmadı. Ama iki secde buna benzemez. Onlarda tesbihler olmakla beraber, başında ve sonunda tekbir söylemek emredildi. Böylece, aşağı inmek, alçalmak, tezellül ve inkisar etmenin son şekli olan secdelerde hakkıyla ibadet ediyorum düşüncesine kapılmaz. Bu düşünceden kurtulmak için secde tesbihinde (A’la) söylendi. Tekbiri de sünnet oldu.
Hak Teala buyurur ki: Ey kulum!
Sana verdiğim mühlet ve fırsatlarda ne kazandın?.
Benim huzuruma ne ile geldin?
İşlerinin yekunu ve neticesi nedir?
Ömrünü ne ile sona erdirdin?
Rızkını ve kuvvetini nerelerde harcadın?
Ömrün ne ile geçti?
Çok kıymetli nefeslerini nerede tükettin?
O güzel cevheri ne ile yıprattın?
Beş duyu organın seni nereye götürdüler?
Bunlara mukabil eline ne geçti?
Parlaklıkta, yıldızlardan üstün olan bu cevherleri nerede harcadın, nerede sarfettin?
Merhametimin çokluğundan sana verdiğim elini, ayağını nerede kullandın?
Bunlar ile kazandığın nedir?
Böyle ağır sualler tarafından Allah Teala tarafından suale çekilir. Bu konuşmalar ayakta olduğundan, kul, ar ve utanmasından ayakta durmaya kendinde kuvvet bulamayıp beli bükülür, rüku’a varır.
Rüku’da tesbih ile niyaza, yalvarmaya başlar. Allah Tealadan bir daha emir gelir ki, kulun Hakka hesap vermesi lazımdır. Hesap görmek için başını kaldır. Rüku’dan başını kaldırır iken, isyan ve günahlarına karşı kavuştuğu güzel muameleden utanır, secdeye kapanır. Aşağılığını, zavallılığını arz ederek en şerefli azası olan başını, en aşağı şey olan toprağa koyar. Allah Teala rahmet ve mağfetinin çokluğundan yüzünü alçak topraktan kaldırmasını emreder. Yine Allah Tealanın lütuf ve ihsanını görünce, tekrar secdeye kapanır. Yine başını kaldırmasını emreder Başını kaldırınca Allah Teala hitap edip der ki:
İnceden inceye senden hesap isterim. Bu heybetli söze muhatab olmakla, bu ağır hesap yükünün yani o ağır sual ve cevabın altından çıkamayacağını görür, ayağı kalkamaz. Allah Teala oturduğu yerde hesabını emreder. Allah Tealanın hitabı şöyle gelir ki, sana şu kadar nimet verdim. Buna karşı şükrün ne oldu? Sana sermaye verdim. Ticaretini göster? Bir bir hepsini senden istiyorum.
Hesabın dehşetinden yüzünü sağ tarafa çevirip Peygamberlere ve evliyaya selam verir. Onlardan şefaat ve yardım ister. Yani der ki: meslekleri şefaat olan cemaat, halim çok zor oldu. Ağlanacak halime yardımcı isterim. Peygamberler derler ki, çare günleri geçti. Fırsat zamanlarında tevbe ile haline çare bulmalı idin. Vakitsiz öten horozun başını kesmek gerekir.
Sol taraftan ümit bekler. Yakınlarından, ahbaplarından, yardım dileyerek selam verir. Onlardan da, bizden sana fayda yok, cevabını alınca, hepsinden ümidini kesip, ellerini kaldırır, dua eder ve der ki: Ey bütün yaratılmışların yaratanı, ne sağdan, ne soldan bana yardım gelmedi. Hepsinden ümit kestim.Senin uluhiyet dergahın, duanın kabul edildiği makamdır. O zaman Allah Teala’nın sonsuz rahmeti coşar. İcabeden yerine getirilir. Böylece namaz da bitmiş olur.
Kaynak: Vesiletü’n Necat -saadet yolu- / bkz: 135.140-141