Müslümanın en belirgin özelliği namazıdır.
Namaz dinin direğidir. Nasıl ki, bir bina direksiz, kolonsuz ayakta duramıyorsa, namaz kılmayanın da dinini muhafaza etmesi zordur.
Namaz, Kulun yüce Yaradanına karşı acz ve fakrını hissederek, dergahına sığınıp, “Allahu Ekber” diyerek el bağlayıp, Ona yönelmesidir.
Namaz, kulun Rabbine karşı bir şükran ifadesidir. Yüce Allah’ın kendisine verdiği sonsuz nimetlerin şükrünü eda etmesidir. Allah’ın güç ve kuvveti karşısında kulun aczini ifade etmesidir. Kul namaz kılmakla Rabbine olan kulluk görevini yerine getirmiş olur.
İnsan bedeninin nasıl ki havaya suya ihtiyacı varsa, ruhunun da namaza ihtiyacı vardır. Aynı zamanda namaz beden için de fayda sağlayan bir ibadet şeklidir.
Namaz Allah emrettiği için kılınır. Bazı tembel insanlar, “Allah’ın bizim namazımıza ihtiyacı mı var?” derler. Hayır, Allah’ın hiç bir zaman namazımıza ihtiyacı yoktur; fakat bizim namaz kılarak Allah’a sığınmaya ihtiyacımız var.
Tüm ihtiyacımızı Ona sunuyor, karşılamasını talep ediyoruz. Tüm korkularımızdan Ona sığınıyor; kendimizi emniyete alıyoruz. Kusur ve günahlarımızı itiraf ederek, şefkat ve merhametini üzerimize çekiyoruz. Elimizin yetişmediği, gücümüzün yetmediği arzu ve emellerimizi, isteklerimizi Onun gerçekleştirmesini istiyoruz.
Aynı zamanda nefis ve enaniyetimizin kulluğu unutturan, bizi isyana yönelten isteklerinden, sevk ettikleri olumsuz tutum ve davranışlardan, Onun haşmet ve yüceliği karşısında, huzurunda vazgeçiyoruz. Kulluğumuzu tekrar takınıyoruz. Böylece ahirette ebedi felaket ve şikayete sebep olan Cehennem azabından kurtuluyoruz.
Tüm bu faydaları hangi aklı başındaki insan küçümseyebilir ki?
Dolayısıyla Rabbimiz namazı bizim ihtiyacımız olduğu için emretmiştir; Onun emri olduğu için ve yukarıdaki paragrafta, özet olarak açıklanan faydalara mazhar olma ümidiyle namazı kılarız. Diğer yandan, namaz kılmakla Allah Tealaya karşı kulluk vazifemizi yapmış oluruz.
“Efendim, her gün beş defa namaz kılmak zor geliyor. Bitmek bilmediğinden usanç veriyor, ondan dolayı kılamıyoruz”
Bu soruya cevap olarak Bediüzzaman Hz’ne göre, başta nefsimize olmak üzere şunları söylemek lazımdır:
Peki, öyleyse. Sen her gün ekmek yersin, su içersin, havayı teneffüs edersin, bunlar neden sana usanç vermiyor? İhtiyaç olduğu için.
Maddi bedenin ihtiyaçları gıda, su, hava ise, manevi olan ruhun gıdası da namazdır, ibadettir. Nasıl ki, gıdasız kalan bir beden ölüme mahkumsa, manevi gıda olan namazdan ve niyazdan mahrum olan ruhumuz da, bir nevi onun manevi ölümü, yani felaketi olan Rabbini unutmaya doğru sürüklenir. Sonunda insan bütünüyle helak olur. Yani, iman zafiyeti baş gösterir ve Allah korusun imansızlığa doğru yuvarlanır. Bu da ebedi hayatın mahvolması, Allah’ın gadabına mahkumiyet demektir.
Namazın farziyeti kitap ve sünnetle sabittir.
Muhakkak namaz müminlere belli vakitlerde yazılmış bir farzdır Nisa 103
Sünnetten delilimiz de vardır şüphesiz. Peygamber Efendimiz (s.a.v) namazı İslam binasını oluşturan ibadetlerin içinde göstermiştir:
İslamın binası beş şey üzeredir:
Kelime-i şehadet getirmek,
Namaz kılmak,
Oruç tutmak,
Hacca gitmek,
Zekat vermek.”
Bir başka hadisinde Hz. Peygamber buyuruyor ki:
Daha önce alıntı yapılan http://dua.fm/ adlı siteye ulaşılamamaktadır. makalenin kaynağı bu siteydi bir zamanlar