Farz olan oruç denince, ramazan orucu kastedilir ve zaten tayin edilmiş, önceden belirlenmiş (muayyen) olan oruçta budur. Mazeretli veya mazeretsiz olarak tutulmadığı zaman, başka bir zaman kaza edilmesi de aynı şekilde farzdır. Bunun dışında birde kefaret olmak üzere tutulan oruç vardır.
Ramazan orucunun bozulması sebebiyle, tutulması gereken kefaret orucu yanında ayrıca zıhar, yanlışlıkla veya kaza ile adam öldürmek, hacda ihramlı iken vaktinden tıraş olma ve yemin için tutulacak olan kefaret oruçları da farz oruç kapsamında değerlendirilmiştir.
Ramazan orucunun kazasıda istenilen mubah günde tutulabilir.
Fakat İmam Şafii’nin kazaya kalan orucun aynı yıl içerisinde kaza edilmesi gerektiğine ilişkin görüşü de dikkate alınarak, herhangi bir sebeple kazaya kalan orucu, mümkün olan en kısa zamanda tutmaya çalışmak mümkün olur.
Nezir (adak), kişinin dinen yükümlü olmadığı bir ibadeti yapmayı kendisi için bir yükümlülük haline getirmesidir. Kişi,oruç tutmayı adamışsa, bu adak orucunu tutması vaciptir.
Adak adanırken, orucun tutulacağı gün belirlenmemişse, mesela falan ayın falan günü gibi, bu muayyen bir vacip olur ve orucun belirlenen günde tutulması gerekir.
Nezredilen itikaf orucu da belirli günde tutulacağı için muayyen vacip sayılır. Orucun tutulacağı gün belirlenmemişse, gayr-i muayyen vacip olur ve dilediği mubah bir günde tutabilir.
Farz ve vacip olan oruçların dışında tutulan oruçlar, nafile oruç olarak isimlendirilir. Daha önce namaz çeşitlerini ele alırken belirttiğimiz gibi, nafile; gereksiz anlamında değil, farz ve vacip olanın dışında kısaca gerekenin dışında yapılan anlamına gelir.
Daha fazla sevap kazanmak maksadıyla yapıldığı için tabiri caizse, nafile ibadet, bir bakıma fazla mesai yapmaktır. Nafile oruçların sünnet, müstehap, mendup veya tatavvu olarak adlandırıldıklarıda olur.
Kaynak: Türkiye Diyanet Vakfı / İlmihal / C:1 / bkz: 385-386