Peygamber Efendimizin Hicreti

04/04/2024
29
A+
A-
Peygamber Efendimizin Hicreti

Peygamber Efendimiz Kureyşi, Allah’a iman etmeye ve puta tapmamaya davet ederken, bir taraftan da kendisine yardımcı olmaları için kabile başkanlarına başvuruyordu. Kureyşliler, ecdat ve babalarının taptıkları putları terk etmek zor geldi de, Resul-i Ekrem Efendimizle alay etmeye ve ayak takımını üzerine saldırtmaya başladılar. Bu sefihler, O’nu taşlıyor ve sihirbazlıkla itham ediyordu.

Peygamberimiz Efendimiz ise, kavminin kendisine yaptığı insanlık dışı eziyete ve alay etmelerine sabrediyor ve onları bağışlaması için Allah’a dua ediyor; “Allah’ım, kavmimi bağışla, çünkü onlar benim kadrimi bilmiyorlar” diyordu.

İnsana, izzet-i nefsiyle alay etmekten ve ihanette bulunmaktan daha ağır gelen bir şey yoktur. Fakat Resul-i Ekrem Efendimizin şehameti ve ahlakının yüceliği sebebiyle kendisine yapılan kötülüklerden vazgeçiyor, kendisiyle alay etmelerine ve ihanette bulunmalarına sabırla karşı koyuyor ve afv ile mukabelede bulunuyordu.

Resul-i Ekrem Efendimiz, taş kalpli ve bozuk tabiatlı Kureyş arasında on sene kaldı. Onların bitmek tükenmek bilmeyen kötülüklerini müsamaha ile karşıladı. Durmadan usanmadan onları İslam’a davet ettiyse de bu davet, onlara inat ve ululanmaktan başka bir fayda vermedi.

“Bunlar şeytan mensuplarıdır. Gözünüzü açın ki, şeytan fırkasına tabi olanlar, hakikaten hüsrana düşenlerin ta kendileridir (1)”

Çeşitli yollarla, hatta üzerlerine melik olmasını da teklif ederek Peygamberimiz Efendimizi davasından vazgeçirmeye çalıştılar, fakat Peygamberimiz; “Allah’a yemin ederim ki, güneşi sağ elime, ayı da sol elime koysalar, Allah’ın bana emrettiği gibi İslam’a davet etme işinden vazgeçici değilim” buyurdu ve bu davada azimli ve kararlı olduğunu kendilerine duyurdu.

Peygamberimiz Efendimizi davasından vazgeçiremeyeceklerini, İslamiyet’in yayılmakta ve Müslümanların çoğalmakta olduğunu gördükleri zaman telaşa düştüler. İslamiyet’in yayılışını durdurmak için tedbir düşünmeye başladılar, bu maksatla bir karara varmak üzere “Daru’n-Nedve”de toplandılar.

Bu şeytan taifesinden her biri fikrini söyledi, fakat Ebu Cehil’in fikrinden başka hiçbirinin fikri beğenilmedi. Ebu Cehil, her kabileden bir kişi seçilerek teşkil edilecek bir topluluk tarafından Peygamberimizin öldürülmesini, kanının kabileler arasına dağılmasını ve böylece Abdi Menaf oğulları bütün kabilelerle savaş etmeğe cüret edemeyeceklerini söyledi. Bu teklif kabul edildi.

Bunlar bu kararı alırken Cebrail (a.s)’da Allah’ın emriyle Resul-i Ekrem Efendimize geldi ve; “Ya Muhammed, her akşam yattığın yatağında bu akşam yatma” dedi. Peygamberimiz Efendimiz de, Hz. Ali (r.a)’ı çağırtarak kendisine; “Bu akşam yatağımda sen yat ve bu yeşil örtüye bürün, sana onlardan bir zarar gelmez” buyurdu.

Hz. Ali (r.a) Peygamberimizin yatağında yattı ve uyudu. Peygamberimizin evinin etrafını saran katiller, Hz. Ali’ye bakıyor ve, “Muhammed uyuyor” diyorlardı.

Resul-i Ekrem Efendimiz (Hz. Ali’yi yatağına yatırdıktan sonra gecenin üçte birinden sonra evinden çıktı) ve Hz. Ebubekir es-Sıddık ile beraber Mekke’den ayrıldı. Hz. Ebu Bekir, beraberine altıbin dirhem harçlık almıştı. Sadık ile Sıddık, Sevr mağarasına geldiler ve burada kaldılar.

Sabah olup kafirler yatakta Hz. Ali’nin yatmakta olduğunu ve Peygamberimizi kurdukları tuzaktan Allah-u Teala’nın kurtardığını gördükleri zaman, şeytani düşüncelerini yürütemedikleri için deliye döndüler ve Peygamberimizi bulana yüz deve vadettiler.

Bu hususta şu ayet-i kerime nazil oldu: “Şu vakti hatırla ki, o kafirler seni tutup bağlamaları veya öldürmeleri veya sürüp çıkarmaları için sana tuzak kuruyorlardı, onlar tuzak kurarlarken Allah da karşılığını kuruyordu. Allah tuzakların hayırlısını kurar (2)”.

Peygamberimiz ve arkadaşı Sevr mağarasında üç gün kaldılar. Bu üç gün içinde hizmetleriyle Hz. Ebu Bekir’in ailesi meşgul oldu. Hz. Ebu Bekir’in kızı Esma (r.anha) kendilerine yemek getirir, oğlu Abdullah Kureyş’ten aldığı haberleri kendilerine ulaştırır, kölesi Abdullah bin Fuheyre ise o civara koyunlarını .sürer, hem kendilerine et, süt ikram eder, hem de Mekke’ye dönerken Abdullah’ın izlerini kapatırdı. (Böylece hem canını ve hem de malını Allah uğrunda ve İslam yolunda feda eden Hz. Ebu Bekir’den Allah razı olsun.)

Bu arada, içlerinde Ebu Cehil’in de bulunduğu Kureyş müşriklerinden bir grup Hz. Ebu Bekir’in evine gelerek kızı Esma (r.anha)’dan babasının nerede olduğunu sordular. Esma’nın, “Bilmiyorum” demesi üzerine Ebu Cehil Esma’nın yüzüne bir tokat vurarak kulağındaki küpeyi kırdı ve yere düşürdü.

Peygamberimizin Medine’ye hicret edeceğini bilen yalnız Ebu Bekir idi.

Bu yolculuk için iki deve hazırlatmış, kendilerine kılavuzluk yapması için de Abdullah bin Uraykıt’ı ücretle tutmuştu. Kureyşin kendilerini takibi biraz gevşeyince, Abdullah bin Uraykıt’a haber gönderdiler, o da develeri alarak mağaraya geldi. Hz. Ebu Bekir en iyi deveyi Peygamberimiz Efendimize takdim etti ve; “Buyurun binin ya Resulüllah” dedi. Peygamberimiz kabul etmedi ve; “Bana ait olmayan deveye binmem.” buyurdu.

Hz. Ebu Bekir; “Deve sizindir” dedi. Peygamberimiz Efendimiz; “Ücreti nedir?” diye sordu. Hz. Ebu Bekir; “Ücreti şudur.” demesi üzerine Peygamberimiz Efendimiz; “Buyurun, ücretini alın.” buyurdu. Hz. Ebu Bekir; ” O sizindir ya Resulüllah” dedi.

Peygamberimiz, hicretin yalnız Allah rızası için olması bakımından, deveye ancak ücretle binebileceğini söyledi. Hz. Ebu Bekir Peygamberimiz Efendimize arkadaş olup malını yanına alıp gidince, babası Ebu Kuhafe Esma’ya; “Ebu Bekir malını yanında alıp gitti mi?” diye sorunca;

Hz. Esma; “Hayır, o bize pek çok mal bıraktı.” dedi ve Ebu Bekir’in parasını sakladığı yere paraya benzer bir şey koyarak üzerini bir bez parçasıyla örttü, sonra da (gözleri görmeyen) dedesinin elinden tutarak elbisenin üzerine sürttü ve; “işte babamın bize bıraktığı.” dedi.

Bunun üzerine Ebu Kuhafe; “Öyle ise zararı yok, Ebu Bekir iyi yaptı” dedi. Esma (r.anha) der ki: “Allah’a yemin ederim ki, babam bize hiçbir şey bırakmadı, fakat bu yaptığımla dedemi endişeden kurtarmak istedim.”

Peygamberimiz Efendimiz Abdullah bin Uraykıt’ın kılavuzluğunda Hz. Ebu Bekir ve kölesi mir bin Fuheyre ile Medine tarafına yöneldi. Suraka bin Malik, bu küçük kafileyi tanıdı ve Kureyşin vadi olan yüz deveyi alabilmek için arkalarından yürüdü.

Kendilerine yaklaştığı zaman atı sürçtü ve kendisi yere yuvarlandı. Kalktı atına bindi ve yoluna devam etti. At, ikinci defa sürçtü ve kendisi de yere düştü. Kalktı tekrar ata bindi ve Peygamberimiz görününceye kadar arkasından atı koşturdu.

At, üçüncü defa sürçtü ve ayakları kuma gömüldü. Uğraşarak atın ayaklarını güç bela çıkardığı zaman oradan bir ateş dumanının yükseldiğini gördü. Ve anladı ki, Muhammed(a.s), gerçekten Peygamberdir. Bunun üzerine Suraka arkalarından seslendi:

“Beni bekleyin, ben Suraka bin Cu’şum’um, sizinle konuşacağım. Allah’a yemin ederim ki, benden size bir fenalık gelmez” dedi. Peygamberimiz Efendimiz ne maksatla geldiğini kendisinden sormasını Hz. Ebu Bekir’e emretti.

Hz. Ebu Bekir, ne istediğini kendisinden sordu. Suraka, kendisine bir emanname verilmesini istedi. Peygamberimiz Efendimiz de kendisine bir emanname vermesini Hz. Ebu Bekir’e emretti. Hz. Ebu Bekir de kendisine bir emanname yazdı verdi. Suraka bu emannameyi Mekke’nin fethine kadar sakladı.

Peygamberimiz Efendimiz ve beraberindekiler yolda Ümmü Mabed diye anılan Atika bint-i Halid’in çadırına uğradılar. Satın almak üzere yiyecek bir şey olup olmadığını sordular. Fakat yanında satın alınacak bir şey bulamadılar. Peygamberimiz Efendimiz çadırın yanındaki koyuna baktı ve koyunun neden çadırda bekletildiğini sordu.

Ümmü Mabed; “Zayıflığı ve dermansızlığı kendisini diğer koyunlarla yayılmaktan alıkoydu” dedi. Peygamberimiz Efendimiz, sütü olmayan bu koyunu sağmak için Ümmü Mabed’den izin istedi. Ümmü Mabed’in izin vermesi üzerine Peygamberimiz Allah’a dua etti ve mübarek eli ile koyunun memesini ovdu.

Bunun üzerine koyunun sütü akmaya başladı. Peygamberimiz bir kap istedi kabı doldurdu ve doyuncaya kadar Ümmü Mabed’e içirdi, sonra arkadaşları ve daha sonra da kendisi içti ve en sonunda da kabı doldurdu ve. çadır sahibine verdi.

Ümmü Mabed, bu mucize karşısında Müslüman oldu. Peygamberimiz Efendimiz oradan ayrıldıktan sonra Ümmü Mabed’in kocası Ebu Mabed zayıf bir dişi keçiyi sürükleyerek geldi. Çadırda sütü görünce, “Bu nereden geldi?” diye sordu. Çünkü çadırda sağılır hayvan yoktu.

Ümmü Mabed kendisine; “Bize çok mübarek bir zat uğradı ve bu zayıf keçiyi sağdı” deyince kocası; “Hele sen onu bir tarif et bakayım, nasıl bir insandı?” dedi. Bunun üzerine Ümmü Mabed Peygamberimiz Efendimizi birer birer tarif edip sözünü bitirdiği zaman Ebû Mabed; “Vallahi bu zat Mekke’deki işleri bize anlatılmış olan Kureyşin adamı olsa gerek” dedi.

Peygamberimiz Efendimiz Medine-i Münevvere’ye vasıl oluncaya kadar yürüdü. Rebiu’l-Evvel ayının 12. Pazartesi günü kaba kuşlukta Beni Amr bin Avf yurduna indi. Ensar kendisini sevinç ve heyecanla karşıladı, izzet ikramda bulundu ve yardım etti.

Peygamberimiz burada Pazartesi, Salı, Çarşamba ve Perşembe günleri kaldı ve bu günler zarfında Kuba Mescidini inşa etti. Temele ilk taşı Peygamberimiz, ikinci taşı Hz. Ebu Bekir koydu, sonra da diğer Müslümanlar inşa işine koyuldu.

Kuba Mescidi, İslam’da ilk inşa edilen mescittir. (Bundan sonra Peygamberimiz Medine’ye geldi)

Kaynak: Lütfi Şentürk / Diyanet İlmi Dergisi / Mart 1970 / bkz: 107-110

(Mücadele Süresi 19) (2-Enfal Süresi 30)

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.