1 ▬ Allah-u Teala’dan korkusu: Cenab-ı Hak Kur’an-ı Kerim‘de; “Allah’dan, kulları içinde, ancak alimler korkar (1)” buyuruyor. Alimlerin ilim kaynağı olan Peygamberimiz Efendimiz herkesten daha çok Allah’tan korkar ve; “Ey insanlar, benim bildiğimi bilseniz daha az güler, daha çok ağlardınız” buyururlardı.
Peygamberimiz Efendimiz, insanların dünya ve ahirette efendisi olduğu halde Allah-u Teala’dan öyle korkardı ki, kıyamet gününde ne olacağım, nasıl hesap vereceğim, derdi. Medine-i Münevvere’de ilk vefat eden Sahabi olan Osman b. Maz’un (r.a) vefat ettiği zaman, Peygamberimiz Efendimiz evine gitmiş, kadınlardan bir tanesi Osman b. Maz’un’un cesedini göstererek;
Peygamberimiz (s.a.v) Efendimiz, düşünmesi bile insana dehşet veren kıyamet gününü ve o günde Allah’ın huzurunda vasıtasız ve tercümansız hesap vermeği hatırladıkça, ağlar ve mübarek gözlerinden yaşlar boşanırdı. Abdullah b. Mes’ud (r.a) anlatıyor:
Resulullah (s.a.v) bir gün kendisine Kur’an okumamı bana emretti. Ben de kendilerine Nisa Süresini okumaya başladım. “Biz, her ümmetten şahid getirdiğimiz ve onlara da seni şahid kıldığımız zaman onların hali nice olur? (2)” mealindeki ayet-i kerimeye geldiğimde, kendisine baktım, gözlerinden yaşlar akıyordu.
Yine bir gün bir cenazeyi defnetmek üzere kabre kadar gitmiş ve mezarın bir tarafına oturmuştu. Bu manzara kendisine çok tesir etmiş olacak ki, ağlamış ve mübarek gözlerinden akan yaşlar toprağı ıslatmıştı. Daha sonra Ashab’a dönerek;
Gecenin üçte ikisi geçtikten sonra Resul-i Ekrem şöyle seslenirlerdi:
Bir gün Ebubekir (r.a) Hazretleri Peygamberimiz’e;
Bu süre-i celilelerde kıyamet ve ahiret, bütün korkunçluğu ile ifade edilmektedir.
İbn-i Ömer (r.a) anlatıyor:
Peygamberimiz ağlamağa başladı, sonra mübarek başını kaldırarak, kadına; Allah-u Teala kullarından ancak, kendisine itaat etmeyen ve birliğine inanmayarak La ilahe illallah demekten imtina edenlere azap eder, buyurdu
2 ▬ Allah’a olan sevgisi: Peygamberimiz (s.a.v) Efendimiz, Allah’tan korktuğu kadar da Allah’ı severdi. Çünkü Allah sevgisi en büyük makamdır. Peygamberimiz duasında; “Allah’ım: Bana, Senin sevgini ve Seni sevenin sevgisini ve Senin mahabbetine beni ulaştıracak amellerin sevgisini nasib et. Allah’ım! Sevgini, bana serin sudan daha sevgili kıl” derlerdi.
Avf b. Malik (r.a) anlatıyor: “Bir gece Resulullah (s.a.v) ile beraberdim. Geceleyin kalktılar, misvak ile dişlerini yıkadıktan sonra abdest aldılar, sonra da teheccüd namazı kılmaya başladılar. Ben de kendileriyle beraber kalktım.
Fatiha-yı Şerifeyi okuduktan sonra Bakara Süresine başladılar. Her rahmet ayeti geçtikçe duruyor, Allah’tan rahmet diliyor; azap ayeti geçtikçe de Allah’a sığınıyordu. Sonra rükua vardı ve rükuda ayakta durduğu kadar durdu. Sonra secdeye gitti, orada da böyle yaptı. Sonra Al-i İmran Süresini okudu. Diğer rekatlarda da birer süre okudu ve birinci rekatta olduğu gibi yaptı”
Görülüyor ki Peygamberimiz Efendimiz, Allah-u Teala’ya olan sonsuz sevgisinden dolayı geceleri kalkıyor ibadet ediyordu.
Hz Aişe (r.a)’nın rivayetine göre, şöyle demiştir:
Bu söz, Peygamberimiz Efendimizin, Allah’a korku endişesiyle değil, sevgi ve zevkle ibadet ettiğini ifade eder.
Peygamberimiz Efendimizin bu fani hayata veda ederken, “Ya Rab, refik-ı a’la” olan son sözü, Allah’ı ne kadar sevdiğini ve O’na kavuşma, heyecanı içinde olduğunu gösterir.
Salat ve selam, her türlü tahiyyat ve ikram O’na, O’nun al ve ashabına olsun.
Kaynak: Lütfi Şentürk (Ankara Merkez Vaizi) / Diyanet İlmi Dergisi / Mayıs 1970 / bkz: 174-177
(1-Fatır Süresi 28) (2-Nisa Süresi 41)