Hastalık, aslında vücudun sırtına yüklenen duygusal acılardan kurtulmak için çıkardığı feryatlardır. Bu tarifin doğruluğu, psikiyatri kliniklerinde yapılan araştırmalar neticesinde de doğrulanmıştır. Hastalığa bu yeni yaklaşımın esası, bedenle zihnin tek bir bütün oluşturduğu inancıdır. Yani kişinin düşündüğü, inandığı, hissettiği ve duyduğu her şey, vücuduna yansır. Bedenle ruh arasında sıkı bir iş birliği vardır.
Biliyoruz ki, utandığımızda kızarır, sıkıldığımızda suratımızı asarız. Araştırmalar göstermiştir ki, belli hal ve davranış ve şahsiyet türleri, belli hastalıklara yol açmaktadır. Son araştırmalarda tespit edildiğine göre, kanserin oluşmasıyla, bir yakının kaybedilmesinden duyulan derin çaresizlik ve bunalım arasında bir bağ vardır.
Aşırı saldırganlık ve tedirginlik, kalp hastalıklarıyla; öfke ve kızgınlık ise ülser ve kolit hastalıklarıyla bağlantılıdır. İnanç sistemimizle sağlığımız arasında da bağ vardır. Nitekim;
“Dinin ruh üzerinde derin bir tesiri vardır. Gerçi bu tesirin derecesi, memleketlere, asra ve ortama göre değişebilmektedir.” “Mutedil ve doğru bir inanca sahip olan her şahıs, sinirlerini metin bir zırhla muhafaza etmektedir. Din terbiyesi, insanı bir çok fenalıklardan, cinayet doğuracak sebeplerden korur. Her din, iyiliği emreder ve çalışmayı teşvik eder, kalpte fazla kin ve düşmanlık yaşamasına müsaade etmez, düşmanına bile af ve merhamet telkin eder.”
Yine Mazhar Osman’a göre, hangi dine mensup olursa olsun, dindar olanlarda değil, dini akidelere taassupla bağlananlarda akıl hastalıkları görülmektedir. Yoksa asırlardan beri milyarlarca insana iyilik telkin eden, kurtuluş yolu gösteren hiç bir din, dimağı bozmaz. Lakin dinsizlik… İşte akıl hastalıklarının mühim sebeplerinden biri… Bir şeye inanmamak, yeni nesillerin ruhlarında önemli sarsıntılar yapmıştır. Allah’a, kadere inanmayı ve tevekkülü yok etmiş, yerine ihtiras, öldürmek ve ölmek arzularını yerleştirmiştir.
İnançsız, sıkıntılı, acılı ve ızdıraplı bir insan, ruhi bunalımlara düşmekte, kendisini çevresinden ve arkadaşlarından kopartarak içine kapanık bir hayat sürdürmeye çalışmaktadır. İçinde bulunduğu ruhi sıkıntılar, vücudun sinir sitemine etki etmekte ve bu da bedeni hastalıklara neden olmaktadır. Midede hazımsızlıkla başlayan şikayetler, kısa zaman içinde gastrite ve ülsere dönüşmektedir. Ayrıca kaynağı ne olursa olsun insandaki ruhi sıkıntılar, saç dökülmesine ve cinsi iktidarsızlıklara da sebep olmaktadır.
Beden yapısının bir bölümünü veya bütününü tehdit eden bu ruhi faktörler ortaya çıkınca, bu sebep veş artları giderici ve hafifletici yönde birtakım çalışmaları, yine vücudumuzdaki belli sistemler yapmaktadır. Bu sistemin verimsizliği ve yetersizliği, hastalığı; sistemin ifalsı ise ölümü davet etmektedir. Beden makinasının ahenkli işleyişini bozan, yanı onun sıhhat ve sağlığını tehdit eden pek çok sebep bulunmaktadır. Bu sebepler bedenimizin, biyolojik, bio-şimik ve mekanik ahengini bozarlar.
İşte tıp ilmi, bir taraftan bedenimizin sıhhatli işleyişindeki esrarı öğrenmeye çalışırken, diğer taraftan da sıhhat ve sağlığımızı bozan sebepleri, bunların vücudumuzda meydana getirdiği arızaları tanımaktadır. Böylece o, hastalık yapıcı sebepleri, sıhhatli bir bünye ile temasa gelmeden ortadan kaldırarak sıhhatin devamını sağlamakta yani koruyucu hekimlik yapmaktadır. Hastalığı başlatan sebepleri yok ederek veya baskı altına alarak bunların meydana getirdiği bozukluk ve ahenksizliği azaltmaya ve gidermeye çalışmaktadır.
Kur’an öncelikle insanın Allah’a, kadere ve ahiret gününe inanmasını istemekte ve ona tevekkülü, tövbeyi ve sabrı tavsiye etmektedir. Ruhi gerilimleri hafifletici, sıkıntıları giderici ve insanı rahatlatıcı bu kaideleriyle Kur’an, psikoz ve nevroz gibi ruhi hastalıkların meydana gelmesini büyük ölçüde önlemekte ve inananların ruhi hayatlarını dengeleyici ve tanzim edici bir rol oynamaktadır.
İman, özellikle kaza ve kadere iman, insanlara güven duygusu vermekte ve dolayısıyla şahsiyet çözülmesi adını verdiğimiz geçici dengesizlikleri ve sıkıntıları önlemektedir. Yine bu iman, insanlardaki savunma mekanizmasını kuvvetlendirmekte ve ruhi hastalıkları veya psikosomatik hastalıkları hızlandırıcı davranışları dengelemektedir. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de, “Bu, kaybettiğinize üzülmemeniz ve Allah’ın size verdiği nimetlere şımarmamanız içindir. Allah, kendini beğenip öğünen hiç kimseyi sevmez.”(1)
“Ey kendilerine kötülük edip aşırı giden kullarım! Allah’ın rahmetinden umudunuzu kesmeyin.”(2) İnsanların keder, acı, ızdırap, elem ve üzüntü içinde olmamalarını istemekte ve onların ümitsizlik içinde ruhi bunalımlara düşmesini önlemektedir. Zira tevekkül, insanlara, daima umut kapısını açık bırakmakta, onları ümitsizliğe ve çaresizliğe düşürmekte ve suçluluk duygusunu giderek psikolojik bir rahatlık sağlamaktadır.
Allah’a inanmaktan mahrum kalmış sıradan ya da ünlü kötümserlerin, çaresizlik ve ümitsizlik girdabında boğuldukları ve çıldırdıkları görülmüştür. İntiharlar veya psikosomatik hastalıklar ümitsizliğin, çaresizliğin, acının ve ızdırabın dramatik bir sonucudur. İman, tevekkül ve dua, kaygılar altında ezilen, pörsüyen ve suçluluk duyan insan ruhuna zindelik ve hamle şevki aşılar. Hayata ve ölüm ötesine daha bir güven ve ümitle bakılmasını sağlar.
► “Sapıklardan başka kim, Allah’ın rahmetinden umudunu keser”
► “Bu, kaybettiğinize üzülmemeniz ve Allah’ın size verdiği nimetlerle şımarmamanız içindir. Allah, kendisini beğenip öğünen hiç kimseyi sevmez”
► ” Ey kendilerine kötülük edip aşırı giden kullarım! Allah’ın rahmetinden umudunuzu kesmeyiniz”
► İçinizden, kendileri ile huzura kavuşacağınız eşler yaratıp; aranızda sevgi ve rahmet var etmesi, O’nun varlığının belgelerindendir
► “Rabbim! Şeytanların kışkırtmalarından sana sığınırım”
► Kadın, erkek, iman etmiş olarak kim iyi iş işlerde, ona hoş bir hayat yaşatacağız
► Kullarım sana Beni sorarlarsa, bilsinler ki, şüphesiz Ben onlara yakınım. Benden isteyenin dua ettiğinde duasını kabul ederim
► “Allah sana bir sıkıntı verirse, onu O’ndan başkası gideremez. Sana bir iyilik dilerse, O’nun nimetini engelleyerek yoktur. Onu kullarından dilediğine verir”
► “Hasta olduğumda bana ancak Allah şifa verir”
Kur’an-ı Kerim, bir kısım örnekleri ve meallerini verdiğimiz ayetleriyle, insanı, sonsuz bir kuvvet kaynağı olan Allah’a imana, eşsiz bir neşe kaynağı olan ibadete ve hareketli bir insanlık hizmetine çağırmaktadır. İnanan insan, Allah’a dayanır. O’nun sonsuz lütufları ve yardımları içinde kendisini hiç bir zaman yalnız hissetmez. Kadere ve ahirete inanan insan, ruhi dayanaklarını kuvvetlendirir. İnsan, ruhen güç kazandıkça, üzücü olaylara daha kolay katlanabilir. Hayatın bin bir türlü çileleri karşısında ruh sükunetini ve huzurlu hayatını kaybetmeden daha mutlu gelecekleri bekler.
Kaynak: Diyanet İlmi Dergisi / 2007 / Sayı: 2 / bkz: 163-167