Kuss İbn-i Saide, bütün Araplarca kabul edilen bir hatipti. Onun sözleri belagatte, hikmette ve güzel öğütte darb-ı mesel haline gelmişti.
Tevhid Dinindendi ve öldükten sonra dirilmeye inanırdı. Araplardan putları terk etmelerini ister ve onları Allah’a ibadete teşvik edip bu hususta, umumi toplantılarda ve panayırlarda hutbeler irad ederdi.
İnsanlar anlaşamadıklarında ona başvururlar; o da yerinde bir görüş ve en doğru hükümle karar verirdi. “Delil getirmek iddia sahibine; yemin etmek de inkar edene gereklidir.” sözünün sahibi odur.
Kuss, Kayser’e ziyaretlerde bulunurdu.
Bir gün ona şöyle dedi:
- Kaysar: Aklın en üstünü nedir?
- Kuss: Kişinin kendini tanımasıdır.
- Kaysar: İlmin en üstünü nedir?
- Kuss: Kişinin ilminin sınırını aşmamasıdır.
- Kaysar: Mürüvvetin en üstünü nedir?
- Kuss: Kişinin yüz suyu dökmemesidir.
- Kaysar: Malın en üstünü nedir?
- Kuss: Hakların ödendiği maldır.
Nebi (s.a.v) Peygamberliğinden önce Kuss’u Ukaz Panayırında kır bir devenin üzerinde hitap ederken dinledi. Onun ifade güzelliğine hayran oldu. Onun sözlerini tasvip ettiğini söyledi ve onu övdü.
Kuss uzun bir ömürden sonra; Resulüllahın bi’setinden biraz evvel öldü. Kuss’un hitabeleri boş ve lüzumsuz sözlerden uzak olup tesirli ve hakimane idi
Görüldüğü gibi cümleleri kısa; söylenen üzerindeki tesiri açıktı.
- “Ey nas! Geliniz, dinleyiniz, bekleyiniz, ibret alınız. Yaşayan ölür, ölen fena bulur, olacak olur. Yağmur yağar, otlar biter. Çocuklar doğar, analarının babalarının yerini tutar. Sonra hepsi mahvolup gider. Vukuatın ardı arası kesilmez. Hemen birbirini velyeder.
- Kulak tutunuz, dikkat ediniz, gökte haber var, yerde ibret alacak şeyler var. Yeryüzü bir ferş-i eyvan, gökyüzü bir yüksek tavan. Yıldızlar yürür, denizler durur… Gelen kalmaz, giden gelmez… Acaba vardıkları yerden hoşnut olup da mı kalıyorlar? Yoksa orada bırakılıp da uykuya mı dalıyorlar?
- Yemin ederim, Allah’ın indinde bir din vardır ki, şimdi bulunduğunuz dinden daha sevgilidir. Ve Allah’ın bir gelecek peygamberi vardır ki, gelmesi pek yakın oldu. Gölgesi başımız üzerine geldi. Ne mutlu o kimseye ki, ona iman edip de, o dahi ana hidayet eyliye. Vay o bedbahta kim, ana isyan ve muhalefet eyleye. Yazıklar olsun ömürleri gaflet ile geçen ümmetlere!
Ey cemaat-ı iyad!
- Hani aba ve ecdâa? Hani müzeyyen kaşaneler ve taştan haneler yapan Ad ve Semud? Hani dünya varlığına mağrur olup da kavmine, Ben sizin en büyük Rabbinizim diyen Firavun ile Nemrud?
- Anlar size nispetle daha zengin, kuvvet ve kudretçe sizden efzun değil midirler? Bu yer, onları değirmeninde öğüttü, toz etti, dağıttı. Kemikleri bile çürüyüp dağıldı. Evleri, yıkılıp ıssız kaldı. Yerlerini, yurtlarını şimdi köpekler şenlendiriyor. Sakın onlar gibi gaflet etmeyin, onların yoluna gitmeyin.
- Her şey fanidir. Baki ancak Cenab-ı Hak’tır ki, birdir; şerik ve naziri yoktur. Tapacak ancak O’dur. Doğmamış ve doğurmamıştır. Evvel gelip geçenlerde bize ibret alacak şey çoktur. Ölüm ırmağının girecek yerleri var, amma çıkacak yeri yoktur. Büyük, küçük hep göçüp gidiyor. Giden geri gelmiyor. Cezm ettim ki, ammeye olan bana da olacaktır”
Kaynak: Diyanet İlmi Dergisi / Mayıs 1970 / bkz: 168-169