Geçen bölümlerde de söylendiği üzere; hakkıyla eda edilen namazın insanları olgunlaştırıp, eğittiği, Allah’ın yasaklamış olduğu gayri-meşru ilişkilerden alıkoyup kişiyi olgunlaştırdığı gerçeğini belirtmiştik. Kaldı ki yüce Allah bu beyanda “Sana vahyedilen kitabı okuyup tebliğ et, namazı hakkıyla ifa et! Muhakkak ki namaz, insanı, ahlak dışı davranışlardan, meşru olmayan işlerden uzak tutar (1)” şeklinde buyurmaktadır.
Kaldı ki insanların geneli olmasa da çoğunluğu; özellikle de genç nesil ya kıldıkları namazdan gafil oldular, ya kılmadılar, ya yanlış kıldılar. Kaldı ki insanları neden namaz kılmıyorsun diye yargılayamazsın. Sana düşen ancak davettir, ihtardır ve hatırlatmadır.
Yoksa ben namaz kılıyorum da o namaz kılmıyor; ben ondan daha üstünüm gibi bir düşünceye kapılacak olursan eğer; yapmış olduğun amelden dolayı kibre ve böbürlenmeye kapılacağın için; ya o namaz kılmayanla aynı seviyeye yada daha aşağı bir seviyeye düşeceksin.
Kaldı ki sen yaptığın amelle yüce Allah’a karşı böbürleniyor ve ameline güveniyorsun. İşte bu durumda namaz kılmayan ama kılmadığı içinde vicdani olarak rahatsızlık hisseden, günah işlediğini bilen ve işlemiş olduğu günahın bir cezası olduğunu bilen birisinin durumu; kıldığı namazla Rabbine karşı böbürlenen ve ameline güvenen, amel ettiği halde Allah’a ibadet ettiğini sanıp da Allah’dan gafil olan birisinden daha hafiftir.
Nitekim Ömer b. Hattab: Bir kimsenin orucuna veya namazına bakmayın.
Konuştuğu zaman doğru konuşup konuşmadığına, emanet edilince hıyanet edip etmediğine, dünyalık elde ettiğinde vera sahibi olup olmadığına bakın buyruğu birçok şeye açıklık getirmektedir.
Bu konuda “İbn Cerir dedi ki: ‘Çünkü namaz (insanı) hayasızlıktan ve münkerden alıkoyar (Ankebut Süresi’45)’ buyruğu hakkında dedi ki: Namaz kendisine marufu (iyi olanı) emretmiyor, kendisini münkerden vazgeçirmiyor ise o namaz ile Allah’tan uzaklaşmasından başka birşeyi artırmış olmaz (2)” ve “Ebu’l-Aliye yüce Allah’ın ‘Çünkü namaz (insanı) hayasızlıktan ve münkerden alıkoyar (Ankebut Süresi’45)’ buyruğu hakkında dedi ki:
Bu hasletlerden herhangi birisinin bulunmadığı hiçbir namaz namaz değildir. Bunlar ihlas, haşyet ve Allah’ı zikretmektir. İhlas ona iyiliği emreder, haşyet onu münkerden alıkoyar, Allah’ın zikri ise Kur’an’dır.Ona emirler verir ve yasaklar koyar (3)”. Yüce Allah
Ancak bu açıklamayı misal getirirken de namazdan gafil olup imanı sadece dilinizle yaşayın demiyoruz. Namazın üzerinizdeki farzı (çok kuvvetli zaruri sebepler hariç) istisnai durumlar düşmemektedir. Buda böyle biline vesselam
Üstte yaptığımız benzetmeye bir açıklama olarak Haris el-Muhasibi‘nin şu beyanı yerinde olacaktır. Haris el-Muhasibi bu konuda şöyle demektedir:
“Günah çokluğu hususunda, başkasının günahlarının sayısını, kendinin ki kadar bilmen mümkün değildir.
Zira, kendinle bütün ömrün boyunca baş başasın, kendinden ayrılman mümkün değildir. Ama başkasıyla ayrılmaksızın birlikte olman mümkün değildir; onun kalbinden geçirdiklerine, içinde sakladıklarına da kendin kadar muttali olamazsın. Bu sebeple, kendi günahlarını, hep başkasınınkinden çok görürsün (5)”
Nitekim kişinin kıldığı namaz geçen bölümde üzerinde durulduğu ve üstte anlatıldığı üzere samimi bir şekilde kılınmış ve kılınıyor ise kişiyi Allah’ın ve Resulü’nün yasaklamış olduğu gayr-i meşru işlerden alıkoyacaktır.
Bu konuda “Resulüllah (s.a.v)’e falan kişi namaz kılıyor ama sabah oldu mu hırsızlık yapıyor diye söylenince Resulüllah (s.a.v): Senin dediğin (kılmış olduğu namaz), onu hırsızlık yapmaktan alıkoyacaktır şeklinde cevap verdi”. Ancak şunu da unutmayalım ki bu
Kötü gördüğünüz, alışkanlıklarından hoşlanmadığınız, dinimizin belirtmiş olduğu emir ve yasaklara aykırı davranan kişilerden ve topluluklardan uzak durmamız, durmanız gerekmektedir.
Yüce Allah’ın “Kalkın!” denilince de kalkıverin ki Allah sizin gibi iman, hele hele bir de ilim nasip edilenlerin derecelerini yükseltsin (6)” buyruğu ve Bilal b. Sad’ın “Rahmanın kulları! Bizden birine; ölümü istiyor musun diye sorulsa hayır der. Niçin denildiğinde amel etmek istiyorum der.
O halde amel et denildiğinde ileride der. Hem ölmeyi istemez hem de amel etmeyi. Onun en hoşlandığı şey Allah’a kulluğun ertelenmesidir. Ama dünyalık bir şey oldu mu ertelenmesini hiç istemez (7)” sözü anlayan için çok şey ifade etmektedir.
Bu konuda da Katade: ‘Bütün mazeretlerini ortaya koysa bile (Kıyamet Süresi’15) hakkında; o gün batıl ve geçersiz bir mazeret ortaya koysa dahi bu ondan kabul olunmayacaktır” şeklinde bir açıklama getirmiştir.
Kaynak: İsmail Ekinci
(1-Ankebut Süresi 45) (2-İbn Kesir / Tefsiru’l Kur’an’il Azim / C:8 / bkz: 341) (3-İbn Kesir / Tefsiru’l Kur’an’il Azim / C:8 / bkz: 343) (4-En’am Süresi 72) (5-Haris el-Muhasibi / er-Riaye / bkz: 499) (6-Mücadele Süresi 11) (7-İmam Beyhaki / Kitabü’z Zühd / bkz: 64)