UZLET VE MUHALATA

03/09/2024
6
A+
A-
UZLET VE MUHALATA

geçmiş büyüklerden bazıları, ibadet, düşünce, ilmi geliştirmeye devam etmek gibi faydalarından; riya, gıybet, emr-i ma’ruf ve nehy-i münkerden susmak gibi bazı günahlardan ve tabiatların kötü huyları ve kötü arkadaşlardan çirkin itiyadları kapması gibi insanın halk arasında yaşamakla maruz kalacağı fenalıkları irtikabdan kurtardığından dolayı uzleti tercih etmişlerdir.

Ama geçmiş büyüklerin çoğu, halk arasına karışmanın, tanıdıkları ve kardeşleri çoğaltmanın, müminlerle anlaşıp sevişmenin, iyilik ve takva üzere yardımlaşmak için dini konularda kendilerine yardımcı olmanın müstehab olduğunu ileri sürmüşlerdir.

Zira uzletin yukarıda beyan edilen yararlarını mücahede ve nefsi yenmek suretiyle halk arasında da elde etmek mümkündür.

Hulasa; İnsanlarla birlikte yaşamanın uzletle temin edilemeyecek kadar büyük faydaları vardır. Eğer: «Halk arasına karışmanın faydaları ve buna müessir güçler nelerdir?» dersen…

Bilesin ki, bunlar; öğrenmek, öğretmek, faydalı olmak, faydalanmak, terbiye etmek, terbiye görmek, başkalarıyla dostluk kurmak, dost olunmak, karşıdaki kişinin haklarını yerine getirmekle sevap kazanmak, tevazuya alışmak, olayları müşahede ile tecrübe sahibi olmak ve bunların hepsinden ibret almak gibi yararlardır.

İlme ve öğretmeye gelince; İlim ve oğretmek, dünyadaki ibadetlerin en büyüğüdür. Bunların temini de ancak halk arasına karışmakla tasavvur olunabilir. Kendisine farz olan bir konuyu öğrenmeye muhtaç kişi, uzlete çekilip öğrenmemekle günahkar olur.

Şer’i ve akli ilimlerde temayüz etme yeteneğindeki bir şahıs hakkında tahsilden önce uzlete çekilmek husrânın son kertesidir.

Bunun için Nehai ve başkaları şöyle demişlerdir: Önce fıkıh öğren, sonra uzlete çekil..

İlim öğrenmeden önce uzlete çekilen kişi, ekseriya vakitlerini uyku ile veya boş hevesler üzerinde düşünmekle heder eder. Onun amacı, içine daldığı dua ve zikirlerle zamanlarını doldurmaktır.

Buna ramen bedeni ve kalbi ibadetlerinde çeşitli aldanışlardan kurtulamaz Çoğu hareketlerinde bazen şeytanın maskarası olur da o kendisini halen Abidlerden sanır. Öyle ise ilim dinin temelidir. Avamın ve cahillerin uzlete çekilmelerinde hayır yoktur.

Öğreticiliğe gelince; Öğretmenin ve öğrencinin niyetleri sahih (yani Allah rızası) olduğu takdirde bunun da büyük sevabı vardır.

Halktan fayda görmeye gelince; Kendisinin fayda görmesi çalışmak ve muamele yapmasıyladır. Zira bu ancak insanlar arasına karışmakla olur, Helalinden kazanan ve kazancından tasadduk eden kimse, nafile ibadetlerle iştigal eden uzletçiden çok daha üstündür.

Başkalarına faydalı olmaya gelince; Bu da, ya malıyla ya da bedeniyle halka yararlı olmak, Allah rızası için onların ihtiyaçlarını gidermektir. Müslümanların ihtiyaçlarını gidermeye gayret etmekte ise sevap vardır. Bu ise ancak muhalata (halka birlikte yaşamak) ile elde edilir. Beri sınırlar çerçevesinde buna güç yetiren kimsenin böyle yapması kendisi için uzletten daha faziletlidir.

Terbiye etmek ve başkalarının öğüdüyle terbiye görmeye gelince; Bununla insanların sert tutumlarını hoş karşılamayı, nefsi kırmak, şehvet duygularını yenmek için onların cefalarına katlanmayı kastediyoruz. Bunlar ise ancak birlikte yaşamaktan sağlanan faydalardır.

İnsanlarla ünsiyet etmeye ve ünsiyet kurulmaya gelince, Bu, dini işlerde müstehabdır. Bu da hareketlerini ve sözlerini müşahede etmekle, dine karşı bir ısınma meydana gelen kimseler hakkındadır. Ünsiyet bazen da nefsi isteklerle ilgilidir. Nefsi ilgilendiren bu ünsiyetin hedefi karşı istek ve rağbeti celbetmek için gönlü biraz dinlendirme ise müstehab olur. Zira gönüller kederlendiğinde körleşirler.

Gönül istirahat etmeden sürekli olarak hakla ülfet edemez, Gönlü devamlı ibadete zorlamak haktan soğumasına sebep olur.

İbni Abbas (r.a) şöyle der: Vesvese verenin endişesi olmasaydı insanlarla oturmazdım.

Öyle ise, uzlete çekilen kimsenin gündüz ve gece belli bir süre görüşüp konuşacağı bir arkadaşa ihtiyacı vardır.

Buna göre uzletçi istirahat için ayırdığı saatinde diğer saatlerde yaptığı ibadetlerini ifsad etmeyecek bir arkadaş bulmaya çalışmalıdır. Allah’ın Resulü (s.a.v) buyurdular:

(Dostu ile) buluştuğu zaman, konuşmasını dini hususlara ve hak üzerine sebat etmekte kusurlu olduğunu anlatmaya teksif etmelidir. Bunda ruhu huzura erdiren yönler vardır. Nefsini düzeltmekle meşgul olan herkes için burada geniş bir alan vardır.

Sevap kazanmaya gelince;. Halk arasına karışan kimse cenazelere gitmek, hastaları ziyaret etmek, cuma ve bayramların dışında diğer vakit namazlarını cemaatle kılmak gibi sebeblerle sevab kazanır.

Cemaati terk etmeye ruhsat yoktur. Yalnız cemaatin faziletinden kaçırdığını ve daha fazlasını karşılayacak görünür bir zarar korkusu varsa – ki pek ender vuku bulur- cemaati terk edebilir. Bunun gibi, Müslümanın gönlüne sürür sokmak için düğün ve davetlere gitmenin de sevabı vardır.

Başkalarına sevap kazandırmaya gelince; Kendisinin ziyaret edilmesine izin vermesi, musibete uğradığında geçmiş olsun denilmesi, mutlu anlarında kutlanılması gibi yollarla insanlar sevap kazanırlar. Halk arasına karışmanın anlattığımız afetleriyle birlikte bu sevap yönleri de tartılmalıdır. Böylesine bir tartı yapıldığında bazen uzletin bazen de muhalatanın tercih edildiği görülür.

Tevazu’a gelince; Tevazu makamların en üstünüdür. Halbuki tek başına yaşanıldığında buna imkan yoktur. Hatta uzleti tercih etmeye bazen kibir, bazen toplantılarda saygı görmemek veya ön taraflara geçirilmemek veya halka karışmamayı makamı için daha iyi görmek ve böylece insanların kendisinin ibadet ve zühdü hususundaki inançlarını devam ettirmelerini uygun bulmak gibi düşünceler sebep olur.

Bu tip kimselerin alametleri ziyaret edilmelerinden hoşlanmaları, başkalarını ziyaret etmekten hoşlanmamalarıdır. Avam halkın ve ileri gelen kişilerin kendilerine yaklaşmalarından için için sevinç duyarlar. Şayet halk arasına karışmayı istememenin ve insanları ziyaret etmekten hoşlanmamanın sebebi nefsiyle meşgul olmak olsa idi insanların kendisini ziyaret etmelerini de istemezdi.

Fakat böylelerinin uzleti ne sebep -nefisleriyle değil de- insanlarla fazla meşgul olmalarıdır. Zira onların kalbi insanların kendilerine vakar ve saygı gözüyle bakmalarına yönelmiştir. Bu gaye ile yapılan uzlet birkaç yönden cehalettir:

Birincisi: Tevazu ve muhalata, ilmiyle veya dindarlığıyla kibirlenen kimsenin derecesini düşürmez.

İkincisi: İnsanların hoşnutluğunu kazanmak ve halkın hakkında ki inançlarını güzelleştirmek arzusuyla nefsini (ıslah etmeye) uğraşan kimse aldanmıştır. Çünkü Allah’ı hakkıyla bilseydi, Allah’ın hakkında takdir ettiklerinden insanların hiçbir şeyi değiştiremeyeceklerini, zarara uğramasının da yarar görmesinin de hep Allah’ın kudretiyle olduğunu bilirdi.

Diğer yönden, insanları memnun etmek ulaşılamayacak bir gayedir. Öyle ise Allah’ın rızası kazanılmaya, aranılmaya daha layıktır. Bunun için İmam-ı Şafi, Abdü’l-A’la oğlu Yünüs’e şöyle demiştir: Vallahi ben sana yalnız öğüt olsun için söylüyorum: İnsanlardan selamet bulmaya hiçbir yol yoktur. O halde bak, haline uygun ne ise onu yap!

Binaenaleyh, hakkında insanlar iyi düşünsünler diye nefsini evine habseden kimse, peşin bir sıkıntı içindedir. Ahiret azabı ise -bilselerdi elbette çok daha büyüktür.

Uzun lafın kısası, uzlet bütün vakitlerini ilim uğrunda harcayan halkla ilişki kurduğu takdirde vakitleri zayi olacak veya karşılaşacağı afetleri çoğalacak kimseler için müstehabdır

Tecrübelere gelince; Tecrübe, insanların arasına girmek ve onların başlarından geçen hadiseleri incelemekle kazanılır. Yalnızca tabii akıl din ve dünya işlerini anlamaya yeterli değildir. Bu işler ancak tecrübe ve alıştırmalarla idrak olunur. Tecrübelerin boğazını sıkmadığı kimsenin uzletinde hayır yoktur.

Mesela;

Çocuk halkın arasına karışmasa, ömür boyu bön ve cahil kalır. Bilakis çocuk öğrenmekle meşgul olmalı; ki, öğrenciliği süresinde muhtaç olduğu tecrübeleri kazanabilsin. Öğrenemediklerini de sonraları hadiseleri işitmekle öğrenir

Cehalet sebebiyle birçok ameller mahvolurken ilim vesilesiyle az ibadetler bile ürer, çoğalır. Böyle olmasaydı ilim amelden üstün sayılmazdı. Şeriat, alimin abidden üstün olduğuna hükmetmiş, hatta Allah’ın Resulu (s.a.v) şöyle buyurmuştur;«Alimin abide üstünlüğü, benim ashabımdan en basit bir adama üstünlüğüm gibidir

Buraya kadar anlatılan fayda ve afetleri bildiğin zaman; muhalata mi uzlet mi, hangisinin daha üstün olduğu sana malum olur Bu üstünlük tağayyür eden hallere göre değişiklik arz eder.

Kaynak: İmam-ı Gazali / İmam-ı Gazali’den Müminlere Vaazlar / bkz: 302-306

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.