İnsan madde ve mana diye adlandırılan iki unsurdan meydana gelmiş bir terkip ve yapı olduğuna göre, maddenin olduğu gibi ruhi yapının da kendine has tesirleri vardır, insanın madde alemi ile olan alakası bir dereceye kadar bilinmektedir.
Halbuki mana alemi ile olan alakası son derece girift ve muğlaktır. Bu sebeple manevi tezahürlerin tefsirinde farklı görüşler ortaya atılır.
Şehristani, el-Milel ve’n Nihal’inde insandaki akli ve manevi kuvveti iki derece olarak mütalaa eder ve şöyle der:
İnsanın ruh alemi, diğer manevi alemlerle oldukça geniş bir temas içinde bulunur. Ruh bazen son derece ulvi bir safiyete ulaşır, Ukul-ü müfarika ile temas eder. Netice olarak düşünce ve ilmi metotlarla elde edemeyeceği bilgileri bu şekilde kazanır.
Bu çeşit bir kuvvetle tasarruf eden ruh gaipten iyi haberler alır. Eğer peygamber ise kendisine melek gelir ve konuşur. İşte bu şekilde;
İbn-i Haldun ise Mukaddimesinde, marifet derecelerine ulaşan, ilim ve amelde kemale eren nüfus-u beşeriyeyi, bilgileri tahsil etmek bakımından üç kısma ayırır ve üçüncü kısımda şöyle der:
“Kemale ermiş insan ruhlarının üçüncü mertebeye vasıl olanları öyle yüce ruhlardır ki, halk ile muaşeretleri, hak ile muamelelerine mani olmaz, istedikleri anda, herhangi bir vasıta kullanmaksızın kendi başlarına beşeriyetten çıkarak feza-yı lahutta melekiyet makamına yükselip bir anda ve göz açıp kapayacak kadar kısa bir zamanda mukarreb melekleri müşahede ile kelam-ı Rabbani ve hitab-ı sübhaniyi işitip dinlerler. Bu taife, peygamberler zümresidir ki,
Allahu Teala onların vücutlarını kamil bir şekilde yaratmıştır. Diledikleri vakit alem-i şehadetten alem-i gaybe sefer ederler, beşeriyetten melekiyet haline vasıl olurlar, işte bu yüce halet vahiy haletidir…
Bu ifadelerden anlaşılacağı veçhile vahiy hadisesi evvelemirde peygamberlere has bir haldir. Çünkü onların ruh yapıları ilahi vahyi alacak bir kabiliyet ve istidat ile yaratılmıştır.
Binaenaleyh vahiy, sadece peygamberlere has bir tezahürdür. Peygamber olmayanlarda ancak ilham vaki olabilir, ilham ise, ehl-i tahkik alimler nazarında ilim vasıtası değildir. Sâdece ferdibir gerekçedir.
Peygamberleri insanlar arasından Allah bizzat kendisi seçer. Bu sebeple peygamberler her ne kadar görünürde beşer iseler de hakikatte birçok hususlarda bilhassa manevi işlerde beşere ait ruhi vasıflardan çok üstün evsafı haizdirler.
Bunun içindir ki, onlar masumdurlar, yani günah işlemekten uzaktırlar. Her kim manevi yönde yükselmek isterse, her şeyden önce dinin yasak ettiği günahları tamamen terk etmeli, sonra da güzel huylu olmalı ve fazlaca ibadet etmelidir.
Kaynak: Ali Özek (İstanbul Yüksek İslam Enstitüsü Öğretim Üyesi) / Diyanet İlmi Dergisi / Haziran 1970 / bkz: 82