Vakı’a Süresi Mekke de, Hz Peygamber’in elçi olarak gönderilmesinin üçüncü yılında bir bütün halinde indirilmiş olup 96 ayettir. Adını ilk ayetinde ki, beklenilen ve gerçekleşmesi muhakkak olan olay, kıyamet anlamına gelen Vakı’a kelimesinden almıştır. Hz Osman’ın Mushaf’ındaki kronolojik sıralamaya göre 46, Hz Ebu Bekir’in cem ettiridği elimizdeki Kur’an’a göre 56. süredir.
Dünya hayatının sonu anlamına gelen kıyamet, aynı zamanda, sınava tabi tutulmak ve ahirette ki yerini kendisi kazanmak üzere insanlara lütfedilen eşit imkan ve fırsat ortamının da sona ermesi demektir. Artık ne Peygamberleri ne Allah’ın ayetlerini ne de onların haber verip sakındırmaya çalıştıkları ahiret azabını yalanlama imkanı kalmıştır.
Arz başka bir arza, semalar da başka semalara dönüşmüştür. Artık ahiret hayatı başlamıştır…. Bu alemde insanlar üç sınıfa ayrılmışlardır:
1- Sabıkun
2- Meymenetliler
3- Meymenetsizler
Sabikun, sırf bir sınavdan ibaret olan dünya hayatında Allah’a iman, güzel ahlak, ibadet ve salih iş bakımından hep önde giden en faziletli müminlerdir. Onlar amel defterlerini önlerinden almış olup, birincilik mükafatını da hak etmişlerdir. Artık onlar Allah’ın, makam, derece ve kendilerine sunulan nimetler bakımından en üst düzeyde ağırlanmakta olan müstesna konuklarıdır. Dünya hayatında hiçbir ayrıcalıkları yokken, akıl, ilim ve salih amellerinin hak ettirdiği mefkaniyet ve üstün dereceleri sebebiyle burada diğerlerine göre büyük bir ayrıcalığa sahiptirler.
Meymenetliler: Dünya hayatındaki sınav ortamında Allah’a iman, güzel ahlak, ibadet ve salih iş bakımından orta yolu takip eden ve sabikın mertebesine erişemeyen müminlerdir. Bunlar da amel defterlerini sağ taraflarından almışlardır. Bunlar da ahiret hayatında iman ve itaatlerinin karşılığını tam olarak alacaklardır. Refah ve mutlulukları, sabikun kadar olmasa da Adn cennetlerinde son derece ve mutlu ve müreffeh bir hayat yaşayacaklardır.
Meymenetsizler: Allah’a ve ahiret gününe iman etmeyen, Peygamberleri ve kitapları yalanlayan, hevalarına ve tanrılık vasfı olmayan kendilerinden aşağı varlıklara kulluk etmiş, dolayısıyla kendilerine ‘Esfel-i Safilin’e, yani aşağıların da aşağısına düşmüş olan müşrik ve kafirlerdir. Bunlar, ömürleri boyunca behim-ı arzularının peşinde koşan; kendilerine olmadığı gibi başkalarına da kalıcı bir hayırları dokunmayan hayırsız / uğursuz kimselerdir. Onlar amel defterlerini sol yada arka taraflarından almışlardır.
Dünya hayatı boyunca yaratıcılarını hatırlamayan, kendi geleceklerini düşünmeyen ve İslam dışı bir hayat ile ömürlerini tüketen bu kimselerin ahirette yüzlerine bakılmayacak. İnkar, nifak ve şirke dayalı aşırılıklarının durumuna göre cehennemin yedi katmanından layık olduklarından birinde cezalandırılacaklardır.
Oysa yüce Allah, böylesi vahim bir akıbet ile karşılaşmamaları için onlara da fıtratlarında mevcut tabii bir din, akıl, peygamber ve aydınlatıcı bir ışık lütfetmiştir. Özellikle ahiret hayatına inanmayanlara, kendi yaratılışlarına; birbirlerinden farklı renk, lezzet ve çeşitleriyle yedikleri meyvelere, ekinlere ve onların mevsimlere göre arz ettikleri değişikliklere; kendilerinin, hayvanlarının ve ekinlerinin su ihtiyaçlarını karşıladıkları buluttan indirilen saf suya, bir de denizlerde ki kimi acılık derecesinde ki tuzlu sulara; yolculuk esnasında ve çöl hayatında ateş yaktıkları ağaçlara v.s
Dikkatle bakmaları; onları yaratanın Allah mı yoksa kendilerinin mi olduğu hususunda düşünmeleri, öldükten sonra tekrar yaratılmalarını ve ahiret hayatını da bunlarla kıyaslayarak hakikate ulaşmaları istenmiş ve denilmiştir ki:
Eğer bunları yaratanın siz değil de Allah olduğunu düşünüyorsanız, bilin ki Peygamberi de O göndermiş, Kur’an-ı da O indirmiş ve sizi ahirette tekrar diriltecek olan da O’dur. Fakat onlar dikkatleri çekilen şeyleri bile düşünmediler. Kendi elleriyle dünya hayatındaki kaderlerini tayin ettikleri gibi ahirette ki sonlarını da kendileri hazırlamışlardır.
Kaynak: M. Zeki Duman / Beyanu’l-Hak / C: 1 / bkz: 473-474