Verilen Nimetlerin Hakkını Eda Etmek
Hz. Ömer’in Müslümanlara, bir hutbe irat ederek Allah’ın üzerlerindeki nimetlerini hatırlatması ve onları bu nimetlerin şükrünü eda etmeye teşvik buyurması
Ey insanlar! Şunu biliniz ki Allah Teala size şükrü vacip kılmıştır. Sizin herhangi bir isteğiniz olmadığı halde dünyada ve ahirette vermiş olduğu şeyler karşılığında sizlerden kendisine ibadet sözü almıştır. O sizleri kendisine ibadet etmeniz için yaratmıştır. Bunun yerine en zayıf ve en kıymetsiz bir mahluk olarak da yaratabilirdi.
O bütün mahlükatı sizin için, sizi de sadece kendi zatı için halketmiştir. “Görmüyor musunuz ki Allah göklerde ve yerde olanların tamamını sizin istifadeniz)e musahhar kılmıştır. Nimetlerini açık ve gizli olarak size bolca ihsan etmiştir.
Hal böyle iken insanlardan bir kısmı vardır ki hiç bir bilgisi olmadan, hiç bir rehber bulunmadan ve bir aydınlatıcı kitap olmadan Allah katında cedelleşir durur (Lokman 20).
Allah Teala binmeniz için karada ve denizde binekler yaratmıştır. Şükredesiniz diye size güzel ve temiz rızıklar, göz ve kulaklar vermiştir. Üzerinizdeki nimetlerin bazıları Allah Teala’nın tüm insanlara bahşetmiş olduğu nimetlerdir. Bazıları da vardır ki bunlar sadece biz Müslümanlara verilmiştir.
Eğer size verilen bu nimetlerden birisi dünyadaki tüm insanlar arasında paylaştırılmış olsaydı şükrünü edada aciz kalır ve bunun ağırlığı altında ezilirlerdi. Ancak Allah’a ve Resulüne iman edenler müstesnadır: çünkü Allah Teala onlara yardım edecektir. Siz yeryüzüne halife kılındınız ve tüm yeryüzü sakinlerine hakim olacaksınız. Allah dininize yardım edecektir
Şükredenlerin şükrü, zikredenlerin zikri ve kendilerini ibadete vermiş olanların ibadetleri bu nimeti karşılayamaz. Bunun şükrü ancak sınırı olmayan Allah’ın yardımı, rahmet ve lütfuyla mümkün olabilir. Kendisinden başka ilah olmayan Allah Teala’dan bize hakkıyla amel etmeyi ve rızasını kazanmak yolunda adeta birbirimizle yarışmayı nasip etmesini dileriz.
Ey Allah’ın kulları!
Allah Teala’nın sizi imtihan etmekte olduğunu hatırınızdan çıkarmayınız. Üzerinizdeki nimetini tamamlaması için teker teker, ikişer ikişer, her nerede bulunursanız O’nu anınız ve kendisine şükrediniz. Allah Teala Musa (a.s)’a şöyle buyurmuştur:
Kavmini karanlıklardan aydınlığa çıkar ve onlara Allah’ın (isyan edenlere tattırdığı felaket) günlerini hatırlat (İbrahim 5)
Hz. Peygamber’e de “Hatırlayın o zamanı ki, sizler (Mekke’de iken sayıca) azdınız. Yeryüzünde eziliyordunuz. İnsanların sizi kapıp (esir almasından) korkuyordunuz. Fakat Allah sizi (Medine’de) barındırıp (Bedir harbinde gönderdiği meleklerin) yardımıyla destekledi. Sizi güzel şeylerden (ganimetlerden) rızıklandırdı ki (nimetlerine) şükredesiniz” (Enfal/26) buyurmuştur.
Eğer zayıf ve dünya malından mahrum olduğunuz zaman Allah’a iman edip dinini tanıyarak ölümden sonraki hayır ve mükafatları ümit etseydiniz bu sizin için öyle olurdu. Fakat siz insanlar arasında geçimi en dar, cehaleti ise en fazla olan kimseler oldunuz. Felaketten kurtulmuş olsaydınız bile dünyadan herhangi bir nasibiniz olmazdı.
Dünyada size hiç birşey verilmeseydi dahi ölümden sonraki hayat için çalışıp onu her şeyin üstünde tutmanız gerekirdi. Kaldı ki Allah Teala bütün mükafatı ahiret için saklamamış bu dünyada da nasibinizi vermiştir.
Sizden bunların hepsini elde etmek isteyenlere Allah’ı hatırlatırım. Bunları Allah’ı gereği gibi tanıyıp O’nun için amel ederek, kendinizi O’na ibadet etmek hususunda zorlayarak, verdiği nimetlere sevinip geri almasından korkarak elde edebilirsiniz.
Nimeti inkar etmek ve nankörlükte bulunmak kadar onu elden çıkaracak başka bir şey daha yoktur. Nimete şükretmekse onun devamının ve hatta daha da çoğalmasının sigortasıdır. Bunlar benim size Allah’ın emir ve yasakları hususundaki nasihatlerimdir
Kaynak: Muhammed Yusuf Kandehlevi / Hayatüs Sahabe / C: IV / bkz: 194-196